sg

Pazartesi, Nisan 10, 2006

[SevgiGrubu.Com] Kutlu Do�um ve Mevlid Kandiliniz mubarek olsun

Kutlu Doðum ve Mevlid Kandili
Hayatýn gayesi, yaratýlýþýn mânâsý silinmiþ, yok olmuþtu. Herþey mânâsýz baþýboþluk ve hüzün örtülerine bürünmüþtü.

Ruhlar birþey bekliyor, bir nurun zulmet perdesini yýrtmasýný içten içe hissediyordu.

O vahþet devrinde kâinat ufkundan bir güneþ doðdu. Bu güneþ âhirzaman Peygamberi Hz. Muhammmed Aleyhissalâtü Vesselam idi. Tarihin seyrini, hayatýn akýþýný deðiþtiren bu eþsiz olay, dünyayý yerinden sarsan deðiþimlerin en büyüðü idi.
 
 
Mevlid Kandili Hz. Muhammed'in doðum gecesi olan, Rabiyülevvel ayýnýn onikinci gecesine denir.
Mevlid, doðum zamaný demektir. Mevlid gecesi, Rebiul-evvel ayýnýn 11. ve 12. günleri arasýndaki gecedir. Hz. Muhammed 'in doðum günü, bütün Müslümanlarýn bayramýdýr.Þialar 17.günü mevid günü ve 17'ye dönen geceyide Mevlid Gecesi bilirler.Bu iki tarih arasýndaki haftayý da Vahdet Haftasý ilan etmiþlerdir.

Kýsaca Resulullah (s.a.a)’in Hayatý
Resulullah (s.a.a), Fil yýlý, Rabiulevvel ayýnýn on yedisinde (M.570’de) Cuma günü þafak vakti Mekke þehrinde dünyaya geldi.[1] Resulullah (s.a.a)’in deðerli babasý, Abdullah bin Abdulmuttalip bin Haþim bin Abdumenaf idi; deðerli annesi ise Veheb bin Abdumenaf’ýn kýzý Amine idi. Görüldüðü gibi her iki þahsiyetin akrabalýk baðý Abdumenaf’da birleþiyor.
Hz. Peygamber’in mübarek ismini, Ýlahi emir gereði Muhammed[2] künyesini ise Ebu’l Kasým[3] koydular.
Ýmam Bakýr (a.s)’ýn buyurduðuna göre, Hazretin doðumunun yedinci günü Ebu Talib, Peygamber (s.a.a) için bir kurban kesti ve akrabalarýný misafirliðe davet ederek þöyle dedi: "Bu Ahmed’in akikasýdýr.” Misafirler; “Onun ismini neden Ahmed koydun?” diye sorduklarýnda, Ebu Talib; “Yer ve gök ehlinin övgüsünden dolayý onun ismini Ahmed koydum.” dedi.[4] Ýþte bundan dolayý Emir-ul Müminin Ali (a.s), Hz. Resulullah (s.a.a)’in de, iki ismi bulunan peygamberlerden olduðunu söylemiþtir.[5]
Peygamber (s.a.a) henüz daha dünyaya gelmeden babasýný kaybetti;[6] dünyaya geldikten sonra da onu, süt emmesi için Halime-i Sadiyye’ye emanet ettiler. Ýbn-i Sad’ýn yazdýðýna göre, Halime Hazreti kucaðýna alýr almaz göðsü sütle doldu; öyle ki, Peygamber ve Halime’nin açlýktan uyumayan çocuðu da o sütten doydular.[7]
Peygamber (s.a.a) üç yaþýna kadar annesi Amine’nin de gözetimiyle süt annesi Halime’nin yanýnda kaldý, daha sonra Mekke þehrine giderek kendi annesinin yanýnda yer aldý.
Peygamber (s.a.a) altý yaþýnda iken annesi Amine ve bakýcýsý Ümm-ü Eymen’le birlikte akrabalarýný görmek için Medine’ye gittiler. Bir ay Medine’de kaldýktan sonra Mekke’ye dönüþte Ebva’ya (Cuhfe’den 37 km. uzak) ulaþtýklarýnda Hazretin deðerli annesi vefat edip orada defnedildi. Ümmü Eymen Hz. Peygamber’i Mekke’ye götürdü, orada da Abdulmuttalip onun sorumluluðunu üstlendi.[8] Ama iki yýl sonra Abdulmuttalip de dünyadan göçtü.[9] Onun vasiyeti gereðince Ebu Talib yeðeni Hz. Muhammed (s.a.a)’in sorumluðunu üstlendi.[10]
Ýbn-i Abbas’ýn naklettiðine göre Ebu Talib Hz. Peygamber ile öylesine ilgileniyordu ki, gece ve gündüz ondan bir an olsun ayrýlmýyordu, onu kendi yanýnda yatýrýyor ve onun hakkýnda kimseye güvenmiyordu.[11]
Resulullah (s.a.a) on iki yaþýnda[12] Ebu Talib’le birlikte Þam’a yolculuða çýktý. Bu yolculukta Buheyra isminde bir rahiple karþýlaþtýlar. Buheyra, Mesihi (Hýristiyan) alimlerinin en bilginlerindendi. Hz. Peygamber’i görür görmez, O’nun ahir-uz zaman Peygamberi olduðunu hemen anladý. Buheyra Ebu Talib’e dönüp þöyle dedi: “Önceki semavi kitaplarda bu gencin peygamberliðiyle ilgili haber vardýr."[13]
Resulullah (s.a.a) erginlik çaðýna kadar Ebu Talib’in evinde kaldý. Hazret ahlak, yiðitlik, halkla geçinmek ve emanete riayet etmek bakýmýndan öyle bir ahlaka sahipti ki, halk ona “Emin” lakabýný takmýþtý.[14]
Resulullah (s.a.a) yirmi yaþýnda iken “Hilf-ul Fudul” antlaþmasýna katýldý. Bu antlaþma Beni Haþim, Beni Zühre ve Beni Temim arasýnda yapýlan en iyi antlaþma idi. Bu antlaþma gereði mazlumlarým haklarý zorbalardan alýnacak ve gereken yardýmlar onlardan esirgenmeyecekti.[15]
  • * *
Hz. Hatice asaletli ve serveti olan bir kadýndý ve erkekler vasýtasýyla ticaretle uðraþýyordu. Resulullah'ýn doðru konuþan ve emanettar biri olduðunu öðrenince O Hazrete, kölesi Meysere ile birlikte ticaret yapmak için Þam’a gitmesini ve kendisine diðer tacirlerden daha fazla pay vereceðini önerdi. Resulullah (s.a.a) Hatice’nin bu önerisini kabul ederek onun malý ile Þam’a doðru yola çýktý. O memlekette mallarýný satýp iþlerini bitirdikten sonra Mekke’ye doðru hareket etti. Mekke’de ise oradan getirdikleri mallarý satýp, öncekilere oranla iki kat veya daha fazla kâr elde etti. Üstelik Meysere de yol boyunca Resulullah’tan gördüðü hareket ve davranýþlarý Hatice’ye anlattý.
Hz. Hatice, birisi vasýtasýyla Resulullah’a þöyle bir mesaj gönderdi: “Ey amca oðlu, aramýzdaki akrabalýk baðýndan ve kavmin arasýnda yüce, þerefli, soylu, emanettar, iyi huylu ve doðru konuþan biri olmandan dolayý seninle evlenmek istiyorum.”
Hz. Hatice’nin bu evlenme teklifi öyle bir zamanda oldu ki, Hatice o zamanlar nesep açýsýndan en köklü, þeref ve mal bakýmýndan da bütün kadýnlarýn en üstünü idi; herkes onunla evlenmek istiyordu, ama o hiç kimseyi kabul etmiyordu.[16]
Resulullah (s.a.a) Hz. Hatice’nin evlenme teklifini kabul ederek amcalarýný onu istemeye gönderdi.[17]
Resulullah (s.a.a) evlendiði zaman yirmi beþ[18], Ýbn-i Abbas ve bir grup diðer bilginlerin sözüne göre Hz. Hatice de yirmi sekiz yaþýnda idi.[19]
Hz. Peygamber (s.a.a)’in Hz. Hatice ile evlenmesinden, ikisi erkek, dördü kýz olmak üzere toplam altý çocuðu oldu. Erkeklerin isimleri; Kasým ve Tahir; kýzlarýn isimleri ise Ümmü Gülsüm, Rukayye, Zeyneb ve Fatýma’dýr.[20]
Hatice-i Kubra (a.s) Resulullah (s.a.a) ile ortak yaþantýsýnda çok fedakarlýklar yapmýþtýr. O bütün mal ve servetini aziz eþinin ihtiyarýna býrakmýþ ve bütün kadýnlardan önce Hz. Resulullah’a iman etmiþti. Resulullah (s.a.a) onun hakkýnda þöyle buyurmuþtur:
“O, insanlar kafir olduðunda bana iman etti, halk beni tekzip ettiðinde o beni tasdik etti, halk beni mahrum býraktýðýnda o kendi malýyla bana yardýmda bulundu.”[21]
  • * *
Hz. Resulullah’ýn yaþantýsýnýn en hassas dönemi, 40 yaþýna girdiði ve Receb’in 27. günü (M.610) peygamberliðe seçildiði andýr.[22] O zamandan itibaren üç yýl boyuca halký gizlice Ýslam’a davet etti.[23] Hz. Resulullah’a ilk iman eden Emir-ul Müminin Hz. Ali olmuþtur.[24] Ondan sonra da Hz. Hatice iman etmiþtir.
Bi’setin üçüncü yýlýnda Resulullah (s.a.a), halký açýkça Ýslam’a davet etmeye emr olundu. Bu emir gereði önce kendi yakýnlarýný misafirliðe davet ederek onlara þöyle buyurdu:
“Allah-u Teala beni, sizi O’na davet etmeye emretmiþtir. Ýçinizden kim beni tasdik edip bu iþte bana yardýmcý olursa, sizin aranýzdaki kardeþim, vasim ve halifem olacaktýr.”[25]  
Teberi’nin yazdýðýna göre Ebu Talib oðlu Ali, Peygamber’e yardýmcý olacaðýný ilan eden tek þahýs idi. Peygamber (s.a.a) de oradakilere þöyle buyurdu:
“Bilin ki, bu þahýs, benim sizin aranýzdaki kardeþim, vasim ve halifemdir; onun sözlerini dinleyin ve emirlerine itaat edin.”[26]
Resulullah (s.a.a) akrabalarýný Ýslam’a davet ettikten sonra, halktan da putlarýný býrakýp sadece Allah’a ibadet etmelerini istedi. Bu söz onlara çok aðýr geldi; az bir grup hariç hepsi Hazrete düþman kesilmeye baþladý. O kritik anda, Mekke’nin büyüðü ve Peygamber’in amcasý olan Ebu Talib, kardeþi oðlunun yardýmýna koþtu ve onu yalnýz býrakmayacaðýna dair yemin etti.[27] Gerçekten öyle de yaptý. Ebu Talib, hayatta olduðu müddetçe Kureyþ Hz. Peygamber’i fazla incitemiyordu.
Kureyþ büyükleri, Ebu Talib’in korumasý altýndaki Hz. Peygamber’i tam baský altýna alamadýklarýný görünce, yeni müslüman olanlarý eziyet ve iþkence etmeye baþladýlar. Peygamber (s.a.a), Müslümanlarýn Kureyþ’in zulüm ve eziyetinden kurtulmalarý için onlara Habeþistan'a hicret etmeleri için izin verdi.
Hicretin altýncý yýlýnda, Mekke müþrikleri, Peygamber (s.a.a)’i öldürme kararý aldýlar. Bu yüzden Muhammed (s.a.a)’i kendilerine teslim etmedikçe Beni Haþim’le muamele yapmayacaklarýna ve onlardan evlenmeyeceklerine dair kendi aralarýnda bir antlaþma imzaladýlar. Bu antlaþmayý bir deri sayfasýna yazarak Ka’be’nin duvarýna astýlar. Beni Haþim de canlarýný korumak için Peygamber (s.a.a) ile “Þi’b-i Ebu Talib” deresine sýðýndýlar; üç yýl boyunca orada kaldýlar. Üç yýl sonra Allah-u Teala Peygamberine, antlaþmayý “Allah” lafzý hariç karýncalarýn yediðini haber verdi. Ebu Talib bu haberi Kureyiþlilere iletti ve onlara; “Eðer Muhammed’in söyledikleri doðru çýkarsa ne yaparsýnýz?” diye sordu. Onlar da: “Artýk el çekeriz” dediler. Kureyþliler Ka’be’ye gidip oraya astýklarý antlaþmanýn “Allah” lafzý hariç karýncalar tarafýndan yenildiðini görünce kendi antlaþmalarýndan vazgeçtiler. Bi’setin onuncu yýlýnda vuku bulan bu olay neticesinde Mekke halkýndan birçok kimseler Ýslamiyeti kabul ettiler. Böylece Beni Haþim Þi’b-i Ebu Talib’den dýþarý çýkabildi.[28]
Peygamber (s.a.a), bi’setin onuncu yýlýnda iki büyük yardýmcýsý olan Hz. Ebu Talib ve Hz. Hatice’yi kaybetti.[29] bu iki büyük þahsiyetin ölümü Hazrete çok aðýr geldi, bundan dolayý o yýlýn ismini “Hüzün yýlý” koydu.[30]
Ýmam Zeyn’ul- Abidin (a.s) þöyle buyurmuþtur:
“Resulullah (s.a.a), Ebu Talib ve Hatice’yi kaybettiðinde artýk Mekke’de kalmasý güçleþmiþti... Allah-u Teala bundan dolayý Hz. Peygamber’in, Mekke’de yardýmcýsý olmadýðýndan orayý terk edip Medine’ye doðru hareket etmesini emretti.”[31]
Ebu Talib merhum olduktan sonra Kureyþ’in Peygamber’e eziyeti gittikçe fazlalaþtý, Hazrete defalarca ihanet edip O’nun canýna kýymak istediler.[32]
Mekke müþrikleri, bi’setin 13. yýlý “Dar’un Nedve” denilen bir yerde toplanýp Peygamber’i öldürme kararý aldýlar. Bu karara göre çeþitli kabilelerden oluþan gençler hep birlikte Hazret’e saldýracak ve kimin tarafýndan öldürüldüðü bilinmeyecekti.[33] Hz. Peygamber (s.a.a) Ýlahi vahiyle bu komplodan haberdar oldu ve geceleyin Mekke’den ayrýlarak Medine’ye doðru yola çýktý. Emir’ul- Müminin Hz. Ali de Peygamber (s.a.a)’in canýný korumak için O’nun yataðýnda yattý.[34]
  • * *
Peygamber (s.a.a), Rabi’ul- Evvel ayýnýn ilk günü Mekke’den ayrýldý ve ayný ayýn 12. günü Medine’nin yakýnlarýnda olan “Kuba” denilen yere vardý ve orada yaklaþýk on gün Hz. Ali’yi bekledi.[35]
Bu müddet içeriþinde de Kuba camisini yaptýrdý. Daha sonra Hz. Ali’nin gelmesiyle Medine’ye teþrif buyurdular .
Hz. Peygamber’in hicreti ardýnca Mekke Müslümanlarý da yavaþ-yavaþ Medine’ye hicret etmeye baþladýlar. Hz. Peygamber (s.a.a) Muhacir ve Ensar (Medine halký) arasýndaki samimiyet baðýný güçlendirmek için onlarýn aralarýnda kardeþlik baðý oluþturdu.
Peygamber (s.a.a) bu teþebbüsü ile Medine’de Ýslami bir toplum oluþturmuþ ve Muhacirlere yardým için de uygun bir zemin hazýrlamýþtý.
Bu küçük Ýslam toplumunun kuruluþundan daha 19 ay geçmemiþken Müslümanlarla Mekke müþrikleri arasýnda savaþ ateþi tutuþtu. Ýlk önemli ateþ Bedir savaþý idi, onun peþi sýra Uhud, Hendek, Hayber, Tebuk vb. savaþlar da vuku buldu.
Peygamber (s.a.a)’in savaþlarý iki çeþittir; birincisi, kendisinin katýldýðý savaþlardýr, bu savaþlara “Gazve” denilir. Diðeri ise kendisinin katýlmadýðý savaþlardýr, bu savaþlara da “Seriyye” deniliyor. Gazvelerin sayýsýnýn 28, seriyyelerin sayýsýnýn ise 38 tane olduðunu söylemiþlerdir.[36] Bunca savaþ, dokuz yýldan az bir zamanda vuku bulmuþtur.
Bu gazve ve seriyyeler, Müslümanlarýn Hicaz topraklarýnda azamet ve güçlerinin aþikar olmasýna ve birçok Arap kabilelerinin Hz. Peygamberle barýþ antlaþmalarý imzalamalarýna sebep oldu.
Bu antlaþmalarýn en önemlisi, Hudeybiye antlaþmasý idi. Hz. Peygamber bu antlaþmayý, hicretin altýncý yýlýnda Mekke müþrikleriyle yaptý. Bu antlaþma, Hicaz topraðýnda nisbi bir emniyet ve huzurun oluþmasýna yol açtý ve diðer topraklarda da Ýslam’ýn yayýlmasýna bir ortam hazýrladý.
Peygamber (s.a.a), hicretin yedinci yýlýnda Ýslam’ýn geniþ bir þekilde yayýlmasýný saðlamak için birçok mektuplar yazmýþ ve bu mektuplarý Ýran, Rum, Habeþ, Mýsýr, Yemame, Bahreyn vb. ülkelerin kral ve padiþahlarýna göndererek kendi mesajýný onlara iletmiþtir.[37] Resulullah bu mektuplarda onlarý Ýslam’a davet ediyordu. Bu vesileyle Hz. Peygamber’in evrensel risaleti dünyanýn her tarafýna bildirilmiþ ve böylece Ýslam’ýn mesajý uzak memleketlere de ulaþmýþtýr.
  • * *
Hicretin sekizinci yýlýnýn Ramazan ayýnda Mekke þehri Peygamber tarafýndan fethedildi.[38] Resulullah (s.a.a) ordusuyla birlikte savaþmaksýzýn Mekke þehrine girdi, ilk teþebbüsünde Mekke halkýnýn hepsini affetti ve Kabe’de bulunan üç yüz atmýþ putu oradan temizledi[39] ve sonra minbere çýkarak þöyle buyurdu:
“Ey insanlar! Allah Teala cahiliyet tekebbürünü ve atalarla övünmeyi sizin aranýzdan temizledi. Bilin ki siz Ademdensiniz, Adem de balçýktandýr. Bilin ki, Allah’ýn en iyi kullarý O’ndan korkan ve günah iþlemeyendir.”[40]
Resulullah (s.a.a), Mekke’de kýsa bir müddet kaldýktan sonra Medine’ye doðru hareket etti. Bir kaç aydan sonra, Rum ordusunun Ýslam ülkelerine saldýrýp o topraklarda ilerlemeyi amaçladýklarýný öðrendi. Hazret bu haberi öðrenir öðrenmez Ýslam ordusunun, Rum ordusuna karþý koymak için Þam sýnýrlarýna doðru hareket etmelerini emretti, kendisi de ordunun komutanlýðýný üzerine aldý. Uzun bir mesafeyi kat ettikten sonra Hicretin dokuzuncu yýlýnýn Þaban ayýnda, Þam sýnýrýnda bulunan Tebuk topraklarýna ulaþtýlar. Ama Rumlulardan hiçbir eser yoktu. Çünkü Rum ordusu, Hz. Peygamber’in komutanlýðýndaki Ýslam’ýn güçlü ordusunun hareketinden haberdar olmuþ ve Müslümanlar karþýsýnda yenilgiye uðramak korkusundan aldýklarý kararlarýndan vazgeçmiþlerdi.
Resulullah (s.a.a) düþman tehlikesinin olmadýðýný görünce ordunun Medine’ye dönmesini emretti. “Tebuk” ismiyle meþhur olan bu gazve Hz. Peygamber’in en son gazvesi sayýlmaktadýr.
Hz. Peygamber (s.a.a)’in Hicaz topraklarýndaki en fazla muvaffakiyet elde ettiði yýl, hicretin dokuzuncu yýlýdýr. Çünkü o yýlýn hac merasiminde müþriklerden beraat ilan edildi.[41] Bu önemli mesele, Kurban Bayramýnda Emir’ul- Müminin Hz. Ali vasýtasýyla düþmanlara duyuruldu ve onlara, Ýslam’a karþý tavýrlarýný belirlemeleri için dört ay fýrsat tanýndý. Bu beraatýn ilaný neticesinde çeþitli kabilelerin elçileri Medine’ye doðru akýn etmeye baþladýlar. Hepsi Hz. Peygamber’in huzuruna gelerek Ýslam’ý kabul ettiklerini veya Ýslam’ýn gölgesinde yaþamalarý için cizye ödemeye hazýr olduklarýný ilan ettiler.
O yýl çok fazla elçinin Medine’ye akýn etmesinden dolayý o yýla; “Amm’ul- Vefud” (Elçiler Yýlý) ismini vermiþlerdir. Böylece puta tapma adet ve geleneði Hicaz topraðýndan silinmiþ ve yerine tevhid dini yerleþmiþtir.
  • * *
Resulullah (s.a.a), hicretin onuncu yýlýnda hac amellerini yapmak için Mekke’ye yolculuk yapmaya hazýrlandý. Müslümanlar da bu haberi duyunca, hac amellerini doðru bir þekilde kamil olarak öðrenmek için yolculuða hazýrlandýlar. Resulullah (s.a.a) Zilkade ayýnýn sonuna dört gün kala Medine’den ayrýldý, Zilhiccenin dördüncü günü ise Mekke’ye vardý.[42] Hac amellerini yaptýktan sonra Müslümanlarla birlikte o þehirden ayrýlarak Medine’ye doðru yola koyuldu. Yüz yirmi bin civarýnda olan hac kervaný “Cuhfe” denilen yere yetiþtiðinde, Hz. Peygamber tarafýndan kervanýn durdurulmasý emredildi. Resulullah (s.a.a) namazýný kýldýktan sonra Gadir-i Hum kenarýnda bir hutbe okudu, sonra Hz. Ali’nin elini tutup her ikisinin koltuk altlarý görülecek kadar kolunu yukarýya kaldýrdý. Herkes onu görüp tanýdý; sonra yüksek bir sesle þöyle buyurdu:
“Ey insanlar! Müminlerin kendilerinden, onlara daha evla kimdir?”
Halk: “Allah ve resulü daha iyi bilir.” dediler.
Bunun üzerine Resulullah (s.a.a) þöyle buyurdular:
“Allah-u Teala benim mevlamdýr; ben de müminlerin mevlasýyým; ben onlara kendilerinden daha evlayým. Öyleyse ben kimin mevlasý isem Ali de onun mevlasýdýr.” [43]
Resulullah (s.a.a), bu cümleyi üç defa tekrarladý. (Hanbelilerin imamý olan Ahmed bin Hanbel’e göre, dört defa tekrarlamýþtýr.) Daha sonra þöyle buyurdular:
“Allah’ým! Onunla dost olana dost, ona düþman olana düþman ol; onu seveni sev, ona buðz edene buðz et; ona yardým edene yardým et, ondan yardýmýný esirgeyenden yardýmýný esirge; o nereye dönerse hakký onunla döndür. Biliniz ki, bu sözleri hazýr olanlar hazýr olmayanlara bildirmelidirler.”
Halk henüz daðýlmadan Allah-u Teala þu ayet nazil etti:
“Bugün dininizi kemale erdirdim, nimetimi size tamamladým ve din olarak Ýslam’ý size beðendim.”
Bunun üzerine Resulullah (s.a.a) þöyle buyurdular:
“Allah-u Ekber! Din kemale erdi, nimet tamamlandý, Allah benim risaletime ve benden sonra Ali’nin velayetine razý oldu.”
Daha sonra orada bulunan insanlar Hz. Ali’yi tebrik etmeye baþladýlar. Ebu Bekir ve Ömer Hz. Ali’yi ilk kutlayan kimselerdendir...
Bu vakýa, Zilhicce’nin on sekizinci günü vuku buldu. Hz. Peygamber’in halife tayin etme iþi birkaç defa çeþitli yerlerde tekrarlanmýþtýr.
Hz. Peygamber (s.a.a) Haccet’ul- Veda yolculuðundan sonra ömrünün son günlerini yaþýyordu, nihayet hicretin on birinci yýlý Sefer ayýnýn yirmi sekizinde fani dünyadan ayrýlýp ebedi yurda göç etti.[44]
Hz. Peygamber (s.a.a)’in Hz. Hatice’den altý çocuðu vardý, onlarýn isimlerini daha önce zikrettik. Hz. Mariye’den de Ýbrahim isminde bir oðlu vardý. Resulullah (s.a.a)’in, Fatýma (a.s) hariç bütün evlatlarý kendi hayatý döneminde vefat ettiler.[45] Hz. Peygamber’in nesli, Hz. Fatýma’dan devam etti.


Ýnsanlar Felsefeyi Çocukken MASALDAN, Sonra Kitaplardan, ihtiyarlarlayýnca'da ARKALARINDA Kalan Hayatlarýndan ÖGRENEBiLiRLER.
Sincerely...
Sadettin®
skodaz@hotmail.com
skodaz@gmail.com
icq:152318856


Talk is cheap. Use Yahoo! Messenger to make PC-to-Phone calls. Great rates starting at 1¢/min.
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
You received this message because you are subscribed to the Google Groups "Kayzer.Net Ask Sevgi Mizah Eglence Gruplari..." group.
To post to this group, send email to KayzerNet@googlegroups.com
To unsubscribe from this group, send email to KayzerNet-unsubscribe@googlegroups.com
For more options, visit this group at http://groups.google.com/group/KayzerNet
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home


Komik Videolar   islam  şarkı sözleri  yemek tarifleri  gelibolu  huzur   sağlık