sg

Cuma, Ağustos 25, 2006

[KayzerNet] İlt: Bir sevda altında tanımlarsan kendini hangi yalnızlığınla doyurursun benliğini?

Konu : Bir sevda altında tanımlarsan kendini hangi
yalnızlığınla doyurursun benliğini?

Çocukluğumun siyah beyaz karelerinde kalmış bir yalnızlıktır umudum.
Ahşap binaların asma katında zemindeki ahşap parkelerin arasında demir
paralar, misketler, gazete parçaları, gülümsemelerve gözyaşları saklardım.
Büyüdüğüm zaman oradan, o ahşap zeminin aralığından alacaktım çocukluk
emanetlerimi. Kağıtlardaki ilk harflerimdi ama anlamlardan arındırılmış
harflerdi. Ağabeyimin defterinden gördüğüm harflerin kötü kopyalarıydı
hepsi. En çok resim çizmeyi severdim. O çocuksu anlamsızlığın içinde
çizgilerin anlamlarını şimdi kavrıyorum. Radyonun cızırtılı sesi eşliğinde
annemin izin verdiği en uzak hayale giderdim. Kirlenirdim yalnızlığın
bahyçesinde. Nisan yağmurları ile yıkanır, Sultan suyu'nun baraj altında
kalmamış saltanatı ile sürerdim hükümdarlığımı. Hep baharlarda büyümek
istemiştim. Parklarda, sokaklarda gördüğüm sevgililere ibret ile bakardım.
İmrenirdim onlara. Şimdi anlıyorum ki, sevmek çocuklaşmanın olgunca
ifadesiymiş. Çevremdeki her bir duvar dört mevsimin sembolüydü benim için.
Yazları büyürdüm. Sevginin sığmadığı bu dünyada dünyamın sığacağı bir
sevgili ile tutuşurdum. Bronzlaşmış sevgi sözcükleri, başına güneş geçmiş
beklemeler ile beslerdim kendimi. Hazanlar ayrılıktır kimine göre. Ama
bana göre hazan, özlemin taa kendisiydi. Sarı sayfalara yazılan sevgi
sözcüklerinin en platonik olanıydı hazan. Eylül mevsimi ise çok ayrı bir
güzellikti bana göre. Kışları ise çocuk olmak, tekrar annemin yanına
dönmek isterdim. Sımsıkı sarılıp o koca yüreğe, yalnızlığımdan arınmak
isterdim.
Yalnızlık kirletiyor oyunlarımı
düşlerim vakitsiz uyanmalara sobelendi...
 Ve sen sevgili. Şuan kilometrelerce uzaklardasın. Uzağımsın...
Çocukluğum kadar uzaksın bana. Seni sevdikçe çocuk oluyorum. Yüzünü bile
hatırlamıyorum sevgili. Bir tek sesin var benliğimde. Onun da çizilmiyor
resimi. Sadece şiir oluyor, akıyorsun SİNEM'e...Ellerinden tutup kendi
çocukluğumun siyah beyaz filmlerinden birine götürüyorum seni. Bilindik
bir sahne. Yağmurlu bir eylül akşamı, yol ayrımında iki sevgili... tam
ayrılırken oğlan ve kız dönüp son kez bakışıyorlar. Anlıyorlar
ayrılamayacaklarını. Koşarak sarılıyorlar birbirlerine. Islanıyorlar...

Severse, sırılsıklam olmalı insan. Üşümeli. Üşümeli ki, sımsıkı
sarılabilsin. Üşümelki ki, sevgilinin sıcaklığını hissedebilsin. Üşüyorum
sevgili neredesin?
Çocukluğum gibi platoniğimsin sevgili. Çocukken kendime sığmazdım
şimdilerde ise seni sevgiye sığdıramıyorum.
Bir şehir var çok uzaklarda. Bir şehir var mazimin hala yaşadığı, mazimin
hala yaşandığı karanlıklarda. Boğazında düğümlenmiş türküleri ile deniz
suskunu bir şehir. Ve bağrında filizlenen bir sen. Kendiyle uzak, seninle
yakın olan br şehir. Yazdıkça özlediğim, özledikçe senleştiğim bir
şehir...
Ölemiyorum seninleyken sevgili. Zemherilerdeyim ama üşüyemiyorum. Lal
dillerimin düğümünü açıp bir ömürlük sevdalar anlatayım diyorum sana sana.
Engel oluyor içimde büyüyen bu özlem bana. Masal oldun dilime
anlatamıyorum...
Önceleri uzak bir düştün bana, aklıma geldikçe içimi sızlatan. Zamanla düş
eyledin beni gerçeğe kuşku yaratan. Lamekan oldum tüm kavramlar içinde.
Eski bir eskimiyor ki seni düşündüğüm tüm zamanlarda. Mazi baştan sona
seninle doldu, ak gözlerime...
Özlem, mavisi çalınmış gökyüzünde zifiri karanlık bir düş ile lirik bir
yalnızlığın ellerine ağır ağır dokunup mevsim mevsim seni
yaşamasıdır....
 Sabahlara koşuyorum. Yüzümden dün geceden kalma rüyalar ile.
Sabahlara koşuyor, geceden kalma sevdalar ile. Yüzümde sabah gibi
aydınlanıyorsun. Gülüşünle yıkıyorsun umudumu. Sevginle yıkıyorsun
yüreğimi. Gökkuşağının uzandığı o şehir sensin. Anka kuşunun varolduğu
sevdasın sen...
Bulunduğun odadan çevir yüzünü geceye. Görebildiğin en uzak sevdaya bak.
Gün ağarmadan sabahlar sunmalısın bu kente. Karanlık uyanmadan çekip
almalısın yüzünü geceden. Bir yıldızın aydınlığı kadar yakınım sana. bir
yakamozun şavkıması kadar belirgindir yüzüm yüzünde... aç şimdi pencereni.
Geceye kendi yüzünü ver sevgili. Rüzgarlara kendi soluğunu ver. Yıldızlara
kendi gülüşünü ver. Bu uzak kentte yüzümü dönünce karanlık niyetine yüzüne
dokunayım. Rüzgarın uğultusu yerine senin soluğunu hissedeyim. Yıldızlara
her bakışımda seninle güleyim...
Üşüyorum sevgili. Uzaklığa sarılmalarını ver. Kentlerle sarılayım sana,
bir buğday tanesinin nazlı açmalarıyla filizleneyim sende. Ceyhan'ın,
Seyhan'ın, zap suyunun, Dicle'nin ve Fırat'ın çocukluğu ile akayım sana.
Mevsim mevsim sarılayım sana. Bahar kokan teninle sarıl bana...
Bir gül belki kırmızıdır ama senin gibi kokamaz. O gülün kokusu sensin.
Tüm güller seni çizer benliklerine sevgili. Haydi... gülümse! ! !
Bak gülümsüyorsun şuan. Ne kadar yakışıyor yüzüne bir çocukluk. Bende ve
benimle büyü sevgili... İçimin tüm çocukları senin olsun...
Susuyorsun. Bari şimdi susma. Yıllarca süren o yokluğunu tekrar sarma
yüreğime. Hani çocukluğumun kendi başına yapılan yazmalarında, kargacık
burgacık yazılarından bahsetmiştim yaççç İşte o yazıların hepsi seni sevme
çabalarıydı. Acemiliğimsin. bir ömre sığdırmaya çabalarken seni, bir ömür
geçmiş sensiz...
Çocukken Fırat duyunun kenarında çamurlarla oynardım. Onlardan insanlar
yapardım. Duyguları ve düşünceleri yoktu bu insanların. Onların duygusu
da, düşüncesi de bendim. Tüm bu çamurdan insan bir dalga ile
kaybolurlardı. Her seferinde onlar için ağlardım. Geceler boyu, günler
boyu ağlardım... Senin yüzüne ilk dokunduğumda ne hissettim biliyor musun
sevgili? Çocukluğumun çamurdan insanlarında bulduğu o varlığı hissettim.
Tanıdıktı yüz hatların, gülüşün,ağlayışın - ki, ağlamana hiç
dayanamıyorum- ve aniden kayboluşun. Sen kaybedişlerimin toplamısın
sevgili. Hep o insanların sesleri çağırırdı beni kendilerine. Ben onların
çamurlaşmış bedenlerine değil, duygularına,düşüncelerine ve seslerine
dokunup biçim verirdim...
Bir beden altında
tanımlarsan kendini
hangi kaburganda
duyurursun sesini?
Tenimde sabahlar kaldı
tanyeri ile dokun bana ...
Bir sevda altında
tanımlarsan kendini
hangi yalnızlığınla
doyurursun benliğini?
Bir öğleden sonrasının tembelliği çöktü üzerime.Tuhaf bir yalnızlık
çekiyor beni kendine. Sensizken seninleyim. Ya seninleyken sensizleşirsem?
Yine mi özlem? Vuslatı beklerken yine hasrat mi çalıyor kapımı? Bu olsa
olsa iki kişilik bir yalnızlıktır. Sadece sen ve ben. Baştan yaratırcasına
kendimizi. Ödünç bir yalnızlık değil sende duyumsadığım. Baştan sona sende
ve seninle yaşayan bir yalnızlık...
Yüzüme bir aydınlık bir doluyor yüzün. Yanıyor tüm hücrelerim. Yanımda
akan küçük havuzun minik devinimlerine takılıyor gözlerim. Yavaşça elimi
suyun berrak yüzeyinde gezdiriyorum. Bir çocuğa dokunur gibi usulca,
incitmeden dokunuyorum. Suya adını yazıyorum. Harfler siliniyor ama sen
kalıyorsun. Anlamın kalıyor... bir duygu, bir düşünceden çok ötesin sen...

Yanıyor yüzüm... sanki yüzümdeki tüm tebessümler alev alıyor. Tutuşuyor
yüzümdeki tüm anlamlar. Yüzümde izleri kalan tüm sevgililerin simaları bir
ayrılık anının buruk tebessümü ile siliniyor yüzümden. Ağladığım zaman
ayrılık adımlarını takip eden gözyaşlarım kayboluyor mazimde...
NERDESİN..?

 
 alıntıdır...
 

 
Konu : Bir sevda altında tanımlarsan kendini hangi yalnızlığınla doyurursun benliğini?

Çocukluğumun siyah beyaz karelerinde kalmış bir yalnızlıktır umudum. Ahşap binaların asma katında zemindeki ahşap parkelerin arasında demir paralar, misketler, gazete parçaları, gülümsemelerve gözyaşları saklardım. Büyüdüğüm zaman oradan, o ahşap zeminin aralığından alacaktım çocukluk emanetlerimi. Kağıtlardaki ilk harflerimdi ama anlamlardan arındırılmış harflerdi. Ağabeyimin defterinden gördüğüm harflerin kötü kopyalarıydı hepsi. En çok resim çizmeyi severdim. O çocuksu anlamsızlığın içinde çizgilerin anlamlarını şimdi kavrıyorum. Radyonun cızırtılı sesi eşliğinde annemin izin verdiği en uzak hayale giderdim. Kirlenirdim yalnızlığın bahyçesinde. Nisan yağmurları ile yıkanır, Sultan suyu'nun baraj altında kalmamış saltanatı ile sürerdim hükümdarlığımı. Hep baharlarda büyümek istemiştim. Parklarda, sokaklarda gördüğüm sevgililere ibret ile bakardım. İmrenirdim onlara. Şimdi anlıyorum ki, sevmek çocuklaşmanın olgunca ifadesiymiş. Çevremdeki her bir duvar dört mevsimin sembolüydü benim için. Yazları büyürdüm. Sevginin sığmadığı bu dünyada dünyamın sığacağı bir sevgili ile tutuşurdum. Bronzlaşmış sevgi sözcükleri, başına güneş geçmiş beklemeler ile beslerdim kendimi. Hazanlar ayrılıktır kimine göre. Ama bana göre hazan, özlemin taa kendisiydi. Sarı sayfalara yazılan sevgi sözcüklerinin en platonik olanıydı hazan. Eylül mevsimi ise çok ayrı bir güzellikti bana göre. Kışları ise çocuk olmak, tekrar annemin yanına dönmek isterdim. Sımsıkı sarılıp o koca yüreğe, yalnızlığımdan arınmak isterdim.
Yalnızlık kirletiyor oyunlarımı
düşlerim vakitsiz uyanmalara sobelendi...
 Ve sen sevgili. Şuan kilometrelerce uzaklardasın. Uzağımsın... Çocukluğum kadar uzaksın bana. Seni sevdikçe çocuk oluyorum. Yüzünü bile hatırlamıyorum sevgili. Bir tek sesin var benliğimde. Onun da çizilmiyor resimi. Sadece şiir oluyor, akıyorsun SİNEM'e...Ellerinden tutup kendi çocukluğumun siyah beyaz filmlerinden birine götürüyorum seni. Bilindik bir sahne. Yağmurlu bir eylül akşamı, yol ayrımında iki sevgili... tam ayrılırken oğlan ve kız dönüp son kez bakışıyorlar. Anlıyorlar ayrılamayacaklarını. Koşarak sarılıyorlar birbirlerine. Islanıyorlar...
Severse, sırılsıklam olmalı insan. Üşümeli. Üşümeli ki, sımsıkı sarılabilsin. Üşümelki ki, sevgilinin sıcaklığını hissedebilsin. Üşüyorum sevgili neredesin?
Çocukluğum gibi platoniğimsin sevgili. Çocukken kendime sığmazdım şimdilerde ise seni sevgiye sığdıramıyorum.
Bir şehir var çok uzaklarda. Bir şehir var mazimin hala yaşadığı, mazimin hala yaşandığı karanlıklarda. Boğazında düğümlenmiş türküleri ile deniz suskunu bir şehir. Ve bağrında filizlenen bir sen. Kendiyle uzak, seninle yakın olan br şehir. Yazdıkça özlediğim, özledikçe senleştiğim bir şehir...
Ölemiyorum seninleyken sevgili. Zemherilerdeyim ama üşüyemiyorum. Lal dillerimin düğümünü açıp bir ömürlük sevdalar anlatayım diyorum sana sana. Engel oluyor içimde büyüyen bu özlem bana. Masal oldun dilime anlatamıyorum...
Önceleri uzak bir düştün bana, aklıma geldikçe içimi sızlatan. Zamanla düş eyledin beni gerçeğe kuşku yaratan. Lamekan oldum tüm kavramlar içinde. Eski bir eskimiyor ki seni düşündüğüm tüm zamanlarda. Mazi baştan sona seninle doldu, ak gözlerime...
Özlem, mavisi çalınmış gökyüzünde zifiri karanlık bir düş ile lirik bir yalnızlığın ellerine ağır ağır dokunup mevsim mevsim seni yaşamasıdır....
 Sabahlara koşuyorum. Yüzümden dün geceden kalma rüyalar ile. Sabahlara koşuyor, geceden kalma sevdalar ile. Yüzümde sabah gibi aydınlanıyorsun. Gülüşünle yıkıyorsun umudumu. Sevginle yıkıyorsun yüreğimi. Gökkuşağının uzandığı o şehir sensin. Anka kuşunun varolduğu sevdasın sen...
Bulunduğun odadan çevir yüzünü geceye. Görebildiğin en uzak sevdaya bak. Gün ağarmadan sabahlar sunmalısın bu kente. Karanlık uyanmadan çekip almalısın yüzünü geceden. Bir yıldızın aydınlığı kadar yakınım sana. bir yakamozun şavkıması kadar belirgindir yüzüm yüzünde... aç şimdi pencereni. Geceye kendi yüzünü ver sevgili. Rüzgarlara kendi soluğunu ver. Yıldızlara kendi gülüşünü ver. Bu uzak kentte yüzümü dönünce karanlık niyetine yüzüne dokunayım. Rüzgarın uğultusu yerine senin soluğunu hissedeyim. Yıldızlara her bakışımda seninle güleyim...
Üşüyorum sevgili. Uzaklığa sarılmalarını ver. Kentlerle sarılayım sana, bir buğday tanesinin nazlı açmalarıyla filizleneyim sende. Ceyhan'ın, Seyhan'ın, zap suyunun, Dicle'nin ve Fırat'ın çocukluğu ile akayım sana. Mevsim mevsim sarılayım sana. Bahar kokan teninle sarıl bana...
Bir gül belki kırmızıdır ama senin gibi kokamaz. O gülün kokusu sensin. Tüm güller seni çizer benliklerine sevgili. Haydi... gülümse! ! !
Bak gülümsüyorsun şuan. Ne kadar yakışıyor yüzüne bir çocukluk. Bende ve benimle büyü sevgili... İçimin tüm çocukları senin olsun...
Susuyorsun. Bari şimdi susma. Yıllarca süren o yokluğunu tekrar sarma yüreğime. Hani çocukluğumun kendi başına yapılan yazmalarında, kargacık burgacık yazılarından bahsetmiştim yaççç İşte o yazıların hepsi seni sevme çabalarıydı. Acemiliğimsin. bir ömre sığdırmaya çabalarken seni, bir ömür geçmiş sensiz...
Çocukken Fırat duyunun kenarında çamurlarla oynardım. Onlardan insanlar yapardım. Duyguları ve düşünceleri yoktu bu insanların. Onların duygusu da, düşüncesi de bendim. Tüm bu çamurdan insan bir dalga ile kaybolurlardı. Her seferinde onlar için ağlardım. Geceler boyu, günler boyu ağlardım... Senin yüzüne ilk dokunduğumda ne hissettim biliyor musun sevgili? Çocukluğumun çamurdan insanlarında bulduğu o varlığı hissettim. Tanıdıktı yüz hatların, gülüşün,ağlayışın - ki, ağlamana hiç dayanamıyorum- ve aniden kayboluşun. Sen kaybedişlerimin toplamısın sevgili. Hep o insanların sesleri çağırırdı beni kendilerine. Ben onların çamurlaşmış bedenlerine değil, duygularına,düşüncelerine ve seslerine dokunup biçim verirdim...
Bir beden altında
tanımlarsan kendini
hangi kaburganda
duyurursun sesini?
Tenimde sabahlar kaldı
tanyeri ile dokun bana ...
Bir sevda altında
tanımlarsan kendini
hangi yalnızlığınla
doyurursun benliğini?
Bir öğleden sonrasının tembelliği çöktü üzerime.Tuhaf bir yalnızlık çekiyor beni kendine. Sensizken seninleyim. Ya seninleyken sensizleşirsem? Yine mi özlem? Vuslatı beklerken yine hasrat mi çalıyor kapımı? Bu olsa olsa iki kişilik bir yalnızlıktır. Sadece sen ve ben. Baştan yaratırcasına kendimizi. Ödünç bir yalnızlık değil sende duyumsadığım. Baştan sona sende ve seninle yaşayan bir yalnızlık...
Yüzüme bir aydınlık bir doluyor yüzün. Yanıyor tüm hücrelerim. Yanımda akan küçük havuzun minik devinimlerine takılıyor gözlerim. Yavaşça elimi suyun berrak yüzeyinde gezdiriyorum. Bir çocuğa dokunur gibi usulca, incitmeden dokunuyorum. Suya adını yazıyorum. Harfler siliniyor ama sen kalıyorsun. Anlamın kalıyor... bir duygu, bir düşünceden çok ötesin sen...
Yanıyor yüzüm... sanki yüzümdeki tüm tebessümler alev alıyor. Tutuşuyor yüzümdeki tüm anlamlar. Yüzümde izleri kalan tüm sevgililerin simaları bir ayrılık anının buruk tebessümü ile siliniyor yüzümden. Ağladığım zaman ayrılık adımlarını takip eden gözyaşlarım kayboluyor mazimde...
NERDESİN..?

--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız: Google Grupları "Kayzer.Net Aşk Sevgi Mizah Eğlence Grupları..." grubu.
 Bu gruba posta göndermek için , mail atın : KayzerNet@googlegroups.com
 Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: KayzerNet-unsubscribe@googlegroups.com
 Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/KayzerNet adresinde bu
grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home


Komik Videolar   islam  şarkı sözleri  yemek tarifleri  gelibolu  huzur   sağlık