[KayzerNet] Okumaya Davet - 55
Bismillahirrahmanirrahim,
Selamün aleyküm,
Sevgili kardeşlerim ben Peygamberlerin mirası olan ilmi öğrenmek istiyorum, benimle birlikte ilim öğrenmek isteyen kardeşlerimi okumaya davet ediyorum. Oku (ikra) Allah'ın ( c.c) ilk emridir, ve ilmin yoludur. Kim Alimim diyor sa da hata eder, çünki ilmin, öğrenmenin sınırı yok.
Daha önce ayrı ayrı göndermekte olduğum, günlük e-postalarımı bu e-postamın ekinde dosyalar halinde size sunuyorum, gözünüze çok gelmesin çünkü size göndermeden önce ben okuyorum ve en çok yarım saatimi alıyor, ilim öğrenmek için bu fedakarlığı yapamazsak, malesef cahillik bizim yoldaşımız olur. Cahil olmaktan ve cahillerin şerrinden, zulmünden Allah'a ( c.c) sığınırım.
İLİM KONUSUNDA ÖNEMLİ HADİSLER
"Kim ilim tahsili için yola koyulursa Allah onun için cennete giden yolu kolaylaştırır".
"Alimin, ibadetle meşgul olan, âbid kimseye olan üstünlüğü, ayın diğer yıldızlara olan üstünlüğü gibidir."
"Alimler peygamberlerin varisleridir. Peygamberler ne dinar ne de dirhem miras bırakmazlar. Peygamberler miras olarak sadece ilim bırakırlar. Kim ilmi elde ederse büyük bir pay ele geçirmiş olur."
"Hiç kuşkusuz ilim öğrenmek farzdır."
Vaktinizi aldığım için hakkınızı helal edin.
Ekte 6 adet dosya mevcut.
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------
NOT : GÖNDERDİGİM BU, E-POSTA DAN RAZI OLMAYAN ARKADAŞLARIN, BANA BİLDİRMELERİ KAFİDİR, BİR DAHA KENDİLERİNE E-POSTA GÖNDERİLMEYECEKTİR.ALLLAH (c.c) OKUYANDAN DA OKUMAYANDAN DA RAZI OLSUN.
66. Ebû Hüreyre radıyallahu anh 'den rivayet edildiğine göre kendisi, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu işitmiştir:
"İsrâil oğulları arasında biri ala tenli (abraş), biri kel, biri de kör üç kişi vardı. Allah Teâlâ onları sınamak istedi ve kendilerine bir melek gönderdi.
Melek ala tenliye geldi:
- En çok istediğin şey nedir? dedi. Ala tenli:
- Güzel (bir) renk, güzel (bir) ten ve insanların iğrendiği şu halin benden giderilmesi, dedi. Melek onu sıvazladı ve ala tenlilik gitti, rengi güzelleşti. Melek bu defa:
- En çok sahip olmak istediğin mal nedir? dedi. Adam:
- Deve (yahut da sığır)dır, dedi. Ona on aylık gebe bir deve verildi. Melek:
- Allah sana bu deveyi bereketli kılsın! diye dua etti.
Sonra kele gelerek:
- En çok istediğin şey nedir? dedi. Kel:
- Güzel (bir) saç ve insanları benden uzaklaştıran şu kelliğin giderilmesi dedi. Melek onu sıvazladı, kelliği kayboldu. Kendisine gür ve güzel (bir) saç verildi. Melek sordu:
- En çok sahip olmak istediğin mal nedir? Adam:
- Sığır… dedi. Ona da gebe bir inek verildi. Melek:
- Allah sana bunu bereketli kılsın! diye dua ettikten sonra körün yanına geldi ve :
- En çok istediğin şey nedir? dedi. Kör:
- Allah'ın gözlerimi iâde etmesini ve insanları görmeyi çok istiyorum, dedi. Melek (onun gözlerini) sıvazladı. Allah onun gözlerini iâde etti. Bu defa Melek:
- En çok sahip olmak istediğin şey nedir? dedi. O da:
- Koyun… dedi. Bunun üzerine ona döl veren bir gebe koyun verildi.
Deve ve sığır yavruladı, koyun kuzuladı. Neticede birinin vâdi dolusu develeri, diğerinin vâdi dolusu sığırı, ötekinin de bir vâdi dolusu koyun sürüsü oldu.
Daha sonra melek ala tenliye, eski kılığında geldi ve:
- Fakirim, yoluma devam edecek imkânım yok. Gitmek istediğim yere önce Allah sonra senin yardımın sâyesinde ulaşabilirim. Rengini ve cildini güzelleştiren Allah aşkına senden yolculuğumu tamamlayabileceğim bir deve istiyorum, dedi.
Adam:
- Mal verilecek yer çoook, dedi. Melek:
- Ben seni tanıyor gibiyim. Sen insanların kendisinden iğrendikleri, fakirken Allah'ın zengin ettiği abraş değil misin? dedi. Adam:
- Bana bu mal atalarımdan miras kaldı, dedi. Melek:
- Eğer yalan söylüyorsan, Allah seni eski haline çevirsin, dedi.
Sonra melek, eski kılığına girip kelin yanına geldi. Ona da abraşa söylediklerini söyledi. Kel de abraş gibi cevap verdi. Melek ona da:
- Yalan söylüyorsan, Allah seni eski haline çevirsin! dedi.
Körün kılığına girip bu defa da onun yanına gitti ve:
- Fakir ve yolcuyum. Yoluma devam edecek imkânım kalmadı. Bugün önce Allah'ın sonra senin sâyende yoluma devam edebileceğim. Sana gözlerini geri veren Allah aşkına senden bir koyun istiyorum ki, onunla yoluma devam edebileyim, dedi. Bunun üzerine (eski) kör:
- Ben gerçekten kördüm. Allah gözlerimi iâde etti. İstediğini al, istediğini bırak. Allah'a yemin ederim ki, bugün alacağın hiçbir şeyde sana zorluk çıkarmayacağım, dedi. Melek:
- Malın senin olsun. Bu sizin için bir imtihandı. Allah senden razı oldu, arkadaşlarına gazap etti, cevabını verdi (ve oradan ayrıldı).
Buhârî, Enbiyâ 51; Müslim, Zühd 10
Açıklamalar
Fahr-i Kâinât Efendimiz'in verdiği bu örnekte, insanoğlunun darlık ve bolluk, felâket ve saadet, hastalık ve sağlık gibi farklı hal ve zamanlarında nasıl farklı davranabildiği görülmektedir. Davranışlardaki bu farklılık, her şeyden önce, murâkabe şuurundan uzaklaşmaktan ileri gelmektedir. Nitekim Kur'ân-ı Kerîm'de de bu tutarsız davranışlara işaret buyurulmuştur. Meselâ Lokman sûresinin 32 . âyetinin meali şöyledir:
"Onları, gölgeler salan dağlar gibi dalgalar sardığı zaman, bütün samimiyetleriyle Allah'a yönelerek O'na yalvarırlar. Fakat Allah, onları kurtarıp karaya çıkarınca içlerinden bir kısmı orta yolu tutar (bir çoğu da inkâr eder); zaten bizim âyetlerimizi (öyle) nankör gaddarlardan başkası inkâr etmez."
Hadiste sözü edilen abraşlık (alatenlilik), kellik ve körlük başkalarınca görülen hastalıklar olduğu için özellikle eski toplumlarda bu tür hastalar ayıplanır, kınanır ve hatta toplumdan dışlanırdı. Tabiatıyla böyle bir muamele onlar için daha da büyük bir felâket olurdu. Bu tür hastalıklardan kurtulmak da hiç şüphesiz hastalara büyük mutluluk verirdi. Zira onlar hem hastalıktan, hem de toplumun dışlamasından kurtulmuş olurlardı. Böylece her nimete bir şükür hesabından bunlara iki şükür gerekirdi.
Hadiste zikredilen şükür imtihanını ancak üç kişiden birinin kazandığı görülmektedir. Bu ölçü ve oran belki de insanoğlunun, ilâhî nimetlere karşı tavrını ortaya koymaktaydı. Yani ilâhî denetim altında yaşadığını her hâl ü kârda farkedebilenler ancak üçte bir oranındaydı. Nitekim Allah Teâlâ "Şükreden kullarım gerçekten pek azdır" [Sebe' sûresi (34), 13] buyurmamış mıydı?
Hadis şerhlerinde işin psikolojik tarafına da dikkat çekilmektedir. Şöyle ki, alatenlilik ve kellik kişinin bünyesi, fizik yapısı, mizacı, tabiatı ile ilgilidir. Yani bu hastalıkların sebebi, dâhîlidir. Dolayısıyla hastanın psikolojisini de etkilemektedir. Körlük ise, böyle değildir. Haricî sebeplerle de insan kör olabilir. Netice itibariyle de insan psikolojisini diğerleri kadar olumsuz etkilemez. Hadiste de bunun örneği görülmektedir. Ala tenli ve kel, mizaclarına bağlı olarak huyları da bozulmuş olduğu için kendilerine yapılan ikram ve iyiliği ve onun sahibi olan Allah'ı unutmuşlar ve imtihanı böylece kaybetmişlerdir. Kör ise, böylesi kötü bir sonuçtan kendisini kurtarabilmiştir.
Meleğin bu üç kişiden her birine onların eski hallerine bürünerek gelmesi, onlara eski durumlarını hatırlatmak, istemedikleri o halleri gözlerinin önüne getirmekle ve onlara herhangi bir mâzeret ileri sürme imkânı bırakmamak içindir.
Ayrıca olayda mal ve servetin insanı nasıl azdıracağına da dikkat çekilmiştir.
Hadisten Öğrendiklerimiz
1. En kötü huy, nankörlük ve cimriliktir. Çünkü bu huylar insana Allah'ı ve O'nun nimetlerini unutturur, hatta inkâr ettirir.
2. Cimrilik ve yalancılık Allah'ın gazabına uğramaya sebeptir.
3. Doğruluk ve cömertlik güzel huylardır.
4. İsrailoğullarının başından geçenleri anlatmak câizdir. Özellikle ibret alınacak olayların eğitim maksadıyla naklinde hiçbir sakınca yoktur.
5. Eğitim ve irşadda kıssalardan yararlanmak faydalıdır.
6. Mü'mine doğruluk ve cömertlik yakışır.
7. Allah'ın verdiği nimetlere söz ve fiil olarak şükürde bulunmak lâzımdır. Nimetin devamı ve artması buna bağlıdır.
8. "Ne oldum delisi" olmamak, geçmişi unutmamak gerekir.
Kaynak : İmam Nevevi "Riyasüz Salihin"
Dümdüz bir soru size: Akşamları evde ne yapıyorsunuz?
musunuz?
1. Yaşanan hayat,
2. Seyredilen hayat,
Akşamlarınız televizyona kilitliyse, bilin ki, hayatı sadece seyrediyorsunuz !
Akşamları evde ne yapıyorsunuz? Akşamlarınızı nasıl geçiriyorsunuz?
"Pek çoğu gibi biz de çekirdek çıtlatıp saatlerce televizyon izliyoruz" diyorsanız, durup bir düşünün lütfen; dünyaya birkaç kez daha geleceğinize mi inanıyorsunuz? Böyle bir şey olsaydı, şimdiki hayatımızın bir bölümünü ziyan etmek şimdiki kadar acı sonuçlar doğurmayabilirdi belki.
Ne çare ki sadece bir hayatımız var. Bu da maalesef, çok kısa. Ortalama altmış yılın yirmi yılı uykuda
geçiyor. Kalan kırk yılın yirmi yılı çocukluk, eğitim, vesaire... Son yirmi yılı da ziyan edersek, bize
yaşanacak bir şey kalmaz.
Akşamlarınızı sadece televizyona veriyorsanız, sayılı nefeslerinizden bir bölümünü çöpe atıyorsunuz
demektir! > Çünkü televizyon izleyen kişi hayatta değildir, zira hiçbir şey yapmamakta, hiçbir değer üretmemektedir; bu da bir anlamda yaşamamak sayılır.
Ne mi yapmalı?..
1. Ailece kitap okuyun, sohbet edin: Nasıl tanıştığınızı, ilk nerede görüştüğünüzü, sıkılıp sıkılmadığınızı, nerede nasıl evlendiğinizi, nikah şahitlerinizi, düğününüzü anlatın çocuklarınıza, onları hem dinleyin, hem de okumaya çalışın.
2. Gezin: Gezmek için ille de bir maksat olması gerekmez, en büyük maksat hayatı paylaşmaktır. Yakınsanız deniz kenarına inin, ayaklarınızı denize sokun ve becerebiliyorsanız taş sektirme
yarışına girin. Sonra da güneşin pembe gülücükler saçarak batmasını seyredin. (İnanın televizyon seyretmekten çok daha keyifli ve dinlendiricidir) Ormanda hep birlikte yürüyün, ağaçlara isim takın, yol boyu açan çiçekleri sevin ve çocuklarınıza bunlarla sevmeyi öğretin. (Ama bilin ki hayat öğrenmek ve öğretmekten ibaret değildir. Dinlenmek, eğlenmek gibi olgular da hayatın bir parçasıdır) Çocuklarınızla ilişkilerinizde asla öğretmen tavrı takınmayın. Onlarla arkadaşlık etmek dünyanın en keyifli işidir.
3. Akraba ve komşularla ilgi bağı kurun: Onlara ya gidin, ya da onları size davet edin. Sohbetiniz televizyonsuz olsun ki tadı çıksın. Birbirinizi gerçekten tanımaya çalışın. Bilirsiniz, "Komşu komşunun külüne muhtaçtır."
4. Kültürel ve sanatsal etkinliklere katılın. (Konferans, seminer, sergi, doğru sinema ve tiyatro) Hayatınızı biraz olsun renklendirecek başka şeyler de bulabilirsiniz. Yeter ki isteyin. Bir şeyi çok isterseniz, Allah sebebini halk eder ve çok istediğiniz şeye ulaşırsınız. "Olmaz ki" diye düşünüp
taleplerinizi ertelerseniz, hiçbir yere ulaşamazsınız.
Aile bağlarının güçlenmesi, paylaşacak şeylerin çokluğuyla mümkündür. Ne kadar çok şey paylaşırsanız aileniz o kadar güçlenecek, o kadar diri duracak ve mutlu olacaktır.
Hatıra defterine televizyon dizilerini yazamazsınız. Oraya ancak yaşadıklarınızı yazabilirsiniz. Her gün bir şeyler yaşamalı ve bunları deftere geçirerek geleceğe tarih düşürmelisiniz.
Bugün öyle bir hayat yaşayın ki, yarına da kalsın. Torunlarınıza filan anlatacaklarınız olsun.
Ayrıca unutmayın ki ; Hayatı biriktiremezsiniz; ya her anını yaşayacaksınız, ya da ziyan edeceksiniz...
Artık cevap gelsin:
Akşamları ne yapıyorsunuz?.. YAŞIYOR MUSUNUZ YOKSA SEYREDİYOR MUSUNUZ?
Hergün Bir Hadis | |||||
| |||||
| |||||
İman edenler ancak, Allah'a ve Peygamberine inanan, sonra şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenlerdir. İşte onlar doğru kimselerin ta kendileridir.
Hucurat suresi 15
Peygamber efendimiz ve yüce Eshabı, çölde kavurucu bir sıcak altında Bedir istikametine doğru yürüyorlardı. Ayrıca oruçluydular. Eshab-ı kiram, İslâmiyet'i yaymak için, pek çok sıkıntılara katlanarak Peygamber efendimizin peşinden aşk ve şevkle gidiyorlardı...
Çünkü sonunda, Allahü teâlânın ve Resulünün rızası ve ziyadesiyle arzu ettikleri şehitlik ve Cennet vardı... Sevgili Peygamberimiz, Eshabının hallerine bakıp; "Allahım! Onlar, yayadırlar. Sen, onlara binek hayvanı ver! Allahım! Onlar açık ve çıplaktırlar. Sen, onları giydir! Allahım! Onlar açdırlar, onları doyur! Fakirdirler, fadl-ı kereminle onları zengin eyle!" diye dua buyurdular.
Peygamber efendimiz ve mübarek ordusu, bu şiddetli sıcaklar altında Bedir'e doğru ilerlerken, müşriklerin Şam'dan gelen kervanları da Bedir'e yaklaşmıştı.
Peygamber efendimizin, kervandan haber almak üzere gönderdiği iki sahabi, kervanın bir-iki gün içinde Bedir'e gelebileceğini öğrenip, sür'atle geri döndüler.
Kervandakiler, onların haberi öğrendiği köye geldiklerinde, köylülere; "Müslümanların casuslarından haberiniz var mıdır?" diye sordular. Onlar; "Bilmiyoruz. Fakat iki kişi gelip, şurada biraz oturdular, sonra da kalkıp gittiler" dediler.
Ebu Süfyan, tarif edilen yere gidip tetkik ettiğinde, yerdeki deve pisliklerini ezdi ve içinde yem çekirdekleri gördü ve; "Bunlar Medine yemleridir. Öyle zannederim ki, o iki adam Müslümanların casuslarıdır" dedi.
Müslümanların çok yakınlarda olduğunu tahmin ederek, büyük bir korkuya kapıldı. Kervanın akıbetinden endişeye düşerek, gece-gündüz yürüyüp, vakit kaybetmeden Kızıldeniz sahilinden Mekke'ye sür'atle gitmeye karar verdi. Ayrıca, Damdam bin Amr Gıfari isminde birini, durumu bildirmek üzere Mekke'ye haberci olarak gönderdi.
Bu kimse, Mekke'ye gelince gömleğini önünden ve arkasından yırttı. Devesinin palanını ters çevirdi. Acaib bir vaziyette;
"İmdaaat! İmdat!.. Ey Kureyşliler! Yetişin!.. Kervanınıza, Ebu Süfyan'ın yanındaki mallarınıza, Muhammed ve Eshabı saldırdılar. Eğer yetişebilirseniz kervanınızı kurtabilirsiniz!.." diye feryad-ı figan edip bağırmaya başladı.
Bunu duyan Mekkeliler, derhal toparlanıp, hazırlıklarını yaptılar. Yedi yüz develi, yüz atlı süvari ve yüz elli piyade toparladılar. Ebu Leheb'e; "Haydi sen de katıl!" dediklerinde, korkusundan hastalığını bahane etti. Yerine, As bin Hişam'ı bedel olarak gönderdi. Ümeyye bin Halef adındaki müşrik, harbe hazırlanmakta gayet gevşek davranıyordu.
Zira, Peygamber efendimizin; "Benim Eshabım, Ümeyye'yi katleder" buyurduğunu duymuştu. O'nun, hiçbir zaman doğruluktan ayrılmadığını bildiği için korkuyordu. Bu sebeple, Ebu Cehil'in ısrarlarına karşı, yaşlı ve çok şişman olduğunu ileri sürdü. Fakat Ebu Cehil'in korkaklıkla itham etmesi üzerine gitmek mecburiyetinde kaldı.
Müşrik ordusunun çoğu zırhlı idi. Yanlarında güzel sesli kadınlar vardı. Çalgı aletlerini ve içki almayı da ihmal etmemişlerdi. Bu kadar güçlü bir ordu ile, değil üç yüz kişiye, bin kişilik bir orduya bile anında galip geliriz zannında idiler.
Yola çıkmadan öldürecekleri kimseleri, alacakları ganimetleri hesap edenler bile vardı. Fakat hepsinin en büyük emeli; İslâm'ı ortadan kaldırmaktı...
Bu azgın müşrik sürüsü, kadınların çaldığı defler ve söylediği şarkılarla yola çıktı...
ALLAH (C.C) VE RESULU MUHAMMED (S.A.V) İÇİN AYIRIRMISINIZ !!!
Alt kısımdaki açıklamayı okuyunuz.(Kendi sözümü Kuran'ın önüne geçirmek istemedim.)
ENFAL SÜRESİ TOPAM 75 AYET ( BU GÖNDERİDE 1 – 5 AYETLER)
Kovulmuş Şeytanın şerrinden Allah'a (c.c) Sıgınırım
Bismillahirrahmanirrahim, Rahmân ve rahîm olan Allah'ın adıyla.
ENFÂL SÛRESİ
Bu sûre; Bedir savaşını örnekleyerek, savaşlardan sonra ortaya çıkan meselelere hükümler getirir. Müslümanlara Allah düşmanları ile savaşırken uymaları gereken ilâhî uyarıları ve bir çok harp kanunlarını bildirir. Savaş, barış, esirlik ve ganimet ilkelerini ele alır ve antlaşmalara sadâkâti vurgular.
Ve müslümanlara savaşta, barışta her an hazırlıklı ve düşmana karşı bir bütün halinde olabilmeleri için, uyumlu bir ilişki içinde olmaları öğütlenir.Bedir savaşından bahsedildiği için "Bedir" sûresi de denir.
1 Ey peygamber! Sana savaşlarda elde edilen enfâl hakkında sorarlar. De ki: Bütün ganimetler Allah'a ve O'nun elçisine aittir. Öyleyse yolunuzu, Allah'ın kitabıyla bulmaya çalışın, birbirinizle aranızı düzeltip kardeşlik bağlarını canlı tutun. Eğer gerçekten inanan kimselerseniz, Allah'ın ve peygamberin buyruklarına uyun.
2 Gerçek mü'minler o kimselerdir ki, her ne zaman Allah'tan söz edilse, kalpleri korkuyla titrer ve kendilerine, her ne zaman O'nun ayetleri onlara okunduğunda, imanları artar ve Rablerine daima güvenip, dayanırlar.
3 Onlar ki, namazlarında devamlı ve kararlıdırlar; kendilerine rızık olarak bahşettiğimiz şeylerden başkalarının yararına harcarlar.
4 İşte böyleleridir gerçekten inanmış olanlar. Rablerinin katında dereceler, bağışlanma ve çok değerli bir rızık vardır onlara...
5 Nitekim Rabbin hak uğrunda, seni savaşmak üzere evinden çıkarmıştı da, mü'minlerden bir kısmı, bundan hoşlanmamış, isteksizlik göstermişlerdi.
--
"Mezardakilerin Pişman Olduğu Şeyler için, Dünyadakiler Birbirini Yiyor."
İmam-ı Gazali (Rh.Aleyh)
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
You received this message because you are subscribed to the Google Groups "Kayzer.Net Aşk Sevgi Mizah Eğlence Grupları..." group.
To post to this group, send email to KayzerNet@googlegroups.com
To unsubscribe from this group, send email to KayzerNet-unsubscribe@googlegroups.com
For more options, visit this group at http://groups.google.com/group/KayzerNet
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
0 Comments:
Yorum Gönder
<< Home