sg

Cuma, Eylül 29, 2006

[Kayzer.Net] AŞK İLE AKLEDEN BİR KALBİMİZ OLSUN...




Aşıksan aşıksın, yüreciğinin dışında bir başka zihnin ve yüreğin üzerinde konuşamayacağı bir evrenin mukimi/yolcusu olmuşsun demektir. Sen de konuşamazsın artık, çünkü bütün dilleri yitirmişsindir, aşkla konuştuğun dilinin/halinin dışında. İfade edemesen de aşkını yaşamaktan başka bir şey bilmezsin. Zira konuşmak yaşanılanın dışına çıkıp yaşanılana dışarıdan bakmaktır biraz. Sen o kadar batmışken aşka, aşkının dışı olan her bir yeri cehennem olarak düşünürken, yakıcı bile olsa aşkının her kuytusunu, ona dair her hali bir cennet olarak bilirken dışarı çıkmazsın, çıkmak istemezsin. Hep böyle aşkına batık yaşamak istersin, yaşar ve susarsın. Mecnun'u, Leyla'yı bilirsin, onlar hep susarlardı, yaşar ve susarlardı. Aşklarına dair bildiklerimiz, aşklarına şahit olmuş veya aşklarını dinlemiş insanların anlattıkları ve hikâye ettikleridir. Aşklarının içinde eriyip sustuklarını biliyoruz sadece. Anne ve babalarının, bir şekilde onlarla ilgili olanların, durumlarından korktukları sebebiyle onlara el atmaları, el atıp onları aşklarının dışına, yani 'sağlıklı' bildikleri gerçekliğe çektikleri kısa aralıklarda yine aşk hallerine, yani 'hastalıklı' denen dünyalarına çekilmek istemişlerdir. Evet, susmuşlardır hep; konuşmayı, aşktan çalınan bir şey gibi değerlendirmişlerdir. Ne kadar ömürleri varsa hepsini aşka vermişlerdir çünkü. Vakitlerini, ömürlerini, hayatlarını aşka kaptırmışlardır. Kendileri karşılığında aşkı almışlardır. Artık kendileri olmaktan çıkıp aşki olmuşlardır.

Aşkı konuşmak mı, yaşamak mı?

Şimdi… Ben, sen, o, onlar, diğerleri… Bu kadar konuşuyorsak, konuştuğumuz aşk da olsa, aşkı konuşarak aşka dair de olsak, aşkın dışındayız demektir. Ve çağımız, aşkı ne çok konuşan bir çağdır. Ki bu kadar aşkı konuşuyor olması, aşka sahipliğinden çok, ona uzaklığını anlatır. Sahip olsaydı onu konuşmaz, yaşardı; aşkı yaşamaktan konuşmaya vakit bulmazdı. Zira aşk susturur insanı, genel geçer kısıtlamalardan/kaygılardan sıyırır. Koparsın aşk ile… Bağlardan kurtulursun. Gece gece olmaktan çıkar, kış kış olmaktan. Saat, takvim, mevsim, gıl u gış, her şey unutulur. Geriye kalan bir tek şey olan aşk alır götürür seni. Sana ne olduğunu fark etmezsin bile, nereye gittiğini de bilmezsin. İçine düştüğün şeye maruz

kalırsın sadece. Kaderine yürürsün. Babanın oğlu ve kızı olmaktan çıkar, başka bir şeyin, aşkın elinde şekillenirsin. Kays iken Mecnun olur adın. Duan babana beddua gibi gelir. Hastalığın ve derdin şifan ve dermanın olur.

Evet… Ben, sen, o, onlar ve diğerleri… Kışkırtılmış bir aklın; haddini aşmış, kendisini her şeyin üstünde gören, bütün eleştirilere kapalı, dahası bir 'kutsal' gibi değerlendirilen aklın ördüğü hapishanelerde yaşarken, aşkın o baştan çıkarıcılığının, insanı bağlardan kopartan ele avuca sığmazlığının, yüreği haritalara sığamaz hale getiren derinliğinin iştiyakı içindeyiz. Sınırları keskin cılız hayatlarımızın paçalardan akan yoksunluğunun içinden, aşktaki coşkuya, aşktaki derinliğe, aştaki sükûna, aşktaki diriliğe yöneliyoruz. Aşkı bu kadar konuşmakla hepimiz, Gonçarov'un o etkileyici anti-kahramanı Oblomov gibi, tıkıldığımız tavan aralarından kurtulmak isteyişimizi dillendiriyoruz, aşk bizi ordan alıp uçursun istiyoruz. Bu da iyidir, can havliyle kendimizden dışarıya kaçışımız da önemlidir, aşkı konuşarak aşka olan uzaklığımızı imleyip kendimizi ona açık tutmamız da kayda değerdir. Üzerine perdeleri kapatıp güneş ışığından bile rahatsız olacak kadar hayattan düşmüş roman kahramanını hayata taşıyan bir şeydi aşk. Aşk ile Oblomov'un yüzüne kan gelmişti, gözlerine ışık düşmüştü. Aşkın gücüyle o basık, o karanlık, o rutubetli evden çıkabilmişti. Aşk gitmişti, Oblomov da tekrar izbe hayatına düşmüştü. Aşksız, öylece çürümüştü.

Çürümeyelim diyorum. Kalbimizin boşluklarını, açlıklarını fark edelim. İçimize eğilelim, orda birikmiş ne kadar kir ve pas varsa elimizin tersiyle silelim. Uzun uzun soluyalım, derince nefesler alalım. Temizlensin içimiz. Kalbimiz üzerindekilerden sıyrılsın bir bir; bizi felaketlere götüren aklımıza eşlik etsin, akla ağabeylik yapsın, ışık düşürsün aklın önüne. Akleden bir kalbimiz olsun. O halde bize akleden bir kalbi hediye edecek yollara düşelim. Bize kalbi işaret eden işaretçilere gidelim. Gidip bir şifa dileyelim; derdimize derman, dermanımız olan bir dert bulalım.

Şimdi


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız: Google Grupları "Kayzer.Net Aşk Sevgi Mizah Eğlence Grupları..." grubu.
 Bu gruba posta göndermek için , mail atın : KayzerNet@googlegroups.com
 Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: KayzerNet-unsubscribe@googlegroups.com
 Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/KayzerNet adresinde bu
grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home


Komik Videolar   islam  şarkı sözleri  yemek tarifleri  gelibolu  huzur   sağlık