| Ağladığımda mendil, güldüğümde kahkaham, susadığımda su olmanı; uyuduğumda rüyalarıma girmeni, her sabah alnımdan öperek uyandırmanı istiyorum...
Sen canımdan öte can, damarımda kanımdın. Sevmeye, okşamaya kıyamadığım, yıllarca yüreğimde saklayıp, kimselere anlatamadığımdın ...
Ne zaman gözlerine baksam, menekşe gözlerinden beyaz güvercinler uçardı mavilere, güller açardı yüzünde ne zaman ellerini tutsam... Hayat bir şiir kadar güzel ve içtendi dağların eteklerinde. Irmakların dilinde söylenen türküler gibiydi sevdamiz, güneş atarken karşı yamaçlara ve pınarlara gülerken kırmızı benekli çiçekler.
Bilki sensiz uzak bir dağbaşı ıssızlığıyım, yoksan ürpertilerde tiril tirildir yapraklarım, seni özlemenin korkunç girdabında ve yönünü yitirmiş göçmen bir bulut olur her gece uçurumlara ağlarım...
Hüzün kafesteki kuşlara benzer sevdiğim, sarı sarı yapraklara sonbaharda; tütünü bitmiş bir babanın acı gülüşüne benzer, yavrusundan ayrı düşmüş bir ananın gözyaşlarına.
Dün yine gökyüzünün masmavi görkemi ve hayalini çizdiğim beyaz bulutlarının altında seni bekledim. Uzaklarda gülümseyen gökkuşağının renkleri içinde aradım seni, yoktun. Yokluğun, bir canavarın dişlerinde yüreğimi kemirip durdu. Yokluğun cehennemim oldu, yokluğun zifiri karanlığım, yokluğun zindanım oldu. Belki bir köşeden çıkıp gelirsin diye bütün gün seni düşleyip, gözlerim ufukta, kucağım dolu sevgi, yüreğimde binbir umutla bekledim; baharlar yeşertip hayallerimde, ölesiye bir özlemle bekledim seni, gelmedin... Seni ne kadar özlediğimi bilmiyorsun. Bilsen; dağları, tepeleri aşar, denizleri, ovaları devirip gelirdin gülüm..
İçim özleminle dolup taşıyor, özleminle tutuşuyor gönül bahçemin çiçekleri. Yüreğimin bütün bentleri paramparça şimdi. Söz geçiremiyorum yüreğime artık. Düşlerime de sığmıyorsun, büyüyorsun günbegün yüreğimde.. Biz seninle bu dünyada hesapsız, çıkarsız, yalansız sevdik birbirimizi.. Yüreğimizin bembeyaz tuvaline maviyi fonlayarak ve aşkın kıpkızıl resmini çizerek aynalara; insanları, kuşları, dağları, çiçekleri, suları da öyle sevmiştik gülüm.
Biz seninle bütün engellere rağmen, bitmez tükenmez bir azimle sevginin doruğuna erişmek için tırmandık hayat yokuşunu. Ve bitip tükenmeyen bir aşkla sevdik yaşamı. Biz seninle uzak dağ başlarına yazdık umutlarımızı gülüm. Denizlere, dalgalara, fırtınalara, acılara, korkulara inat, uçurumlara yazdık sevdamızı. Biz seninle kanatları sevdalı iki güvercindik mavi göklerde. Kanat çırptıkça yükseldik, yükseldikçe sevdalara avcılar düştü peşimize.
Zamanın acımazsızlığına, aramızdaki mesafelere, etrafımızdaki çirkinliklere, günübirlik aşklara, saldırılara, satılık sevgilere rağmen; biz yine de yüreğimiz de hiç sönmeyen bir yangınla özledik birbirimizi, en kutsal aşkla sevdik, bekledik kirletmeden umutlarımızı...
Senden ayrılalı günlerin, ayların, yılların nasıl geçtiğini bilemez, hesabını tutamaz oldum gülüm. Her seher uyanınca dağların esen rüzgarlarına açıyorum penceremi, o ölümüne özlediğim gül kokunu getirir diye. Bir nebze de olsa dindirir yada söndürür diye yüreğimdeki aşk ateşini... Şimdi her zamankinden daha çok çaresiz ve kimsesizim ve sana daha çok ihtiyacım var. Özlemin içerimde volkan, vucudum buzlar içindeymiş gibi titriyorum... Dışarda haziranın kırk derece sıcağı var ama ben kar altındaymışcasına üşüyorum. ..
Her gece menekşe rengi gözlerini demlerim hayalimde. İpek saçlarını, sevdalı gülüşlerini, inci dişlerini demlerim. Ne çok severdik yayla yollarında türküler söylemeyi gülüm; ellerimi avucunun içine alıp, başını göğsüme dayamayı. Şimdi her gece insana hayat veren ve yüreğime nakış nakış işledigim sevda sözlerin dolaşıyor kulaklarımda, paylaştığımız ümit dolu hayaller.
Yılmak yoktu bizim için bu yolda. Ağlamak, sızlamak, geriye dönmek hiç yoktu. Zordu, çetindi bizim sevdamız ama her şeye ve çekilen tüm acılara değerdi. Sabır diyordun. Sabrı da, ümit etmeyi de senden öğrenmiştim. Senden öğrenmiştim sevmeyi, zorluklara karşı direnmeyi. Konuşurken insanın yüzüne dosdoğru, dürüst ve namuslu bakmayı, merhameti, acımayı, insan gibi düşünmeyi senden öğrenmiştim. Senden öğrenmiştim sevdalara türkü yakmayı gülüm..
Şimdi Ren nehrinin kıyısında dalgın bakışlarla dalıp dalıp gidiyorum uzaklara. Gökyüzü masmavi ve saatler yorgun bir su gibi akıp gidiyor gözlerimde.. Ufka, gökmavisinin kızılla birleştiği o ince sıcak ve yumuşak çizgiye bakıyorum. Bir kuş gelip konuyor saçlarıma, yüreğimi ipekten kanatlarına sarıp sana gönderiyorum...
Saatler su gibi akıp gidiyor. Bir gemi yanaşıyor kıyıya, inen yolcuları izliyorum, sen yoksun. " Kahretsin !". diyorum." Ne olur çıkıp gelse, sarılsa boynuma." Bir gemi uzaklaşıyor limandan. Suların devinimleri akıyor gözlerimde, karışıp gidiyor uzaklara... Seninle suyu pırıl pırıl bir pınarın başında buluşmak, ellerini tutmak, yüreğinin sımsıcak yerinden, menekşe gözlerinden, narçiçeği dudaklarından öpmek, serin nefesini doyasıya içmek ve doyasıya içime çekmek geçiyor içimden... Sonra sarılıp, sımsıkı kucaklamak ve sevinçten havalara uçmak geçiyor ...
Seni düşünüyorum. Seni düşünmek gökyüzü olmak gibi bir şey bazen, ya da rotası belli olmayan bir gemiye binip, yeni iklimlere yelken açmak gibi. İnsan olmayan bir adada inip, Robinson gibi insansız bir yaşam kurmak istiyorum. Ve o adada bir ömür yalnız seni beklemek istiyorum...
Ağladığımda mendil, güldüğümde kahkaham, susadığımda su olmanı; uyuduğumda rüyalarıma girmeni, her sabah alnımdan öperek uyandırmanı istiyorum...
Upuzun köprüler kuruyorum içimdeki yolculuklara sana kavuşmak için, beyaz günlere uzanıp beyaz atlarla, sana getirsinler diye umutlarımı bulutlara yalvarıyorum.
Sevgiler büyütüyorum kır çiçeklerinden güneşin kanını emen. Umutlar yeşertiyorum bahar renginde al yeşil, dağlarda kar erirken ceylanlar emziriyorum, melekler uyandırırıyorum her tan ağardığında. Toplamak için bütün düş kırıklarını aynalardan, yıldızlarla selam yolluyorum sana. Ve her gece mavi bir kuş tutup avuçlarıma, dudaklarına gül ve rüzgar iliştirip sana yolluyorum gülüm
Her gece kuş olup sana doğru uçmak, ardında serin rüzgarlar bırakarak, dağlar, denizler, ormanlar aşıp, bir pınarın başında menekşe gözlerine konmak geçiyor içimden. Dalgın bakışlarından, sevdalı yüreğinden öpmek geçiyor. O an bütün ağaçlar diz çökmeli diyorum, özleminle kanayan yüreğime. Bütün yıldızlar göz kırpmalı mutluluklara. "Allahım bu kadar mutluluk çok." deyip, ellerimi gökyüzüne kaldırıp ağlamalıyım. Gökler de ağlamalı benimle, bulutlar, ırmaklar, yıldızlar da ağlamalı...
Şunu bilmelisin ki, nerede olursam olayım, hangi iklimde kalırsam kalayım, vakti geldiğinde bir gün mutlaka, yüreğim alıp beni sana getirecektir. Ben buna bütün kalbimle inanıyorum, sen de inan bütün kalbinle. Hiç bir yol bilmesem de, gelmeye kalmasa da mecalim, geleceğim inan... Bekle...
Bir gün gökyüzü gülünce ve geçince üşümesi kalbimin, bütün hasretleri yükleyip rüzgarın kanatlarına, yüreğimde taşıdığım sevda aleviyle, upuzun yollardan çıkıp geleceğim sana...
|
0 Comments:
Yorum Gönder
<< Home