[Kayzer.Net] ****TARİHSEL KIYIMIN TRAJİK BİR TANIĞI: İLHAMİ ÇİÇEK****
"Yalnızca şiir geleneğimizin biçimlerinden değil, geleneksel düşünce içeriğinden de yola çıkarak günümüzün şiir yapısı içinde çatışma ve açmazlarını ince bir duyarlıkla yansıtan bir ozan." İlhami Çiçek bundan altı yıl önce öldüğünde, böyle tanıtılıyordu bir gazete tarafından. 1 Bir dergi de, onun "entelektüel bir Müslüman zihne" sahip olduğunu yazıyordu. 2 İlhami Çiçek'i ve şiirini tanımak için bu saptamaların göz önünde bulundurulması zorunludur.
İlhami Çiçek Anadolu duyarlığına sahip bir şairdir. 1954'te Erzurum'da doğdu. Ortaokulu Oltu'da, liseyi ve Edebiyat Fakültesini Erzurum'da tamamladı. Daha önce yakalandığı amansız hastalık yüzünden bir kriz sonrasında 14 Haziran 1983'te Tokat'ta öldü. 3 Öğrencilik yıllarında Halk Edebiyatına ilişkin çalışmalar yaptı. Daha sonra Edebiyat Dergisi çevresinde görülen şair, bu derginin sürekli yazarlarından biri oldu. Şiirin yanında öykü ve denemeleri de yayımlandı. Divan edebiyatını iyi bilen şair, şiirini böyle bir birikim üzerine kuruyordu. Satranç Dersleri, Edebiyat'ta 1981'de yayımlanmaya başladı. Sonra aynı isimle derginin yayınları arasından Mayıs 1983'te kitap olarak çıktı.
Arif Ay'ın söyleyişiyle Edebiyat Dergisi salt şiirlerin, öykülerin, yazıların yayımlandığı bir yer değil, bir okuldu aynı zamanda. Bu okulda insanlar eğitilir, bilinç törpülenir, birbirlerinin kalp atışlarını duyarlardı. İlhami Çiçek de bu okulun öğrencisiydi, onlarla aynı havayı solurdu. Bu konuda Arif Ay'ın yazdıklarını okuyalım: "Okumaya, düşünmeye başladığımız zaman anladık ki, biz büyük bir yıkımın çocuklarıyız. Biz de büyük yıkımın enkazları arasından çıkan yaralı bir kuşağız. Dünümüz harap edilmiş, acımasızca kıyılmış dünümüze. Bize sunulan hayat dünden hiçbir iz taşımıyor. İnandıklarımızla çelişen, inandıklarımızla taban tabana zıt bir hayatı nasıl yaşayacaktık? Elbette ki acıyla, hüzünle, nefretle, buğzla." 4 Bu okulun bir öğrencisi olarak İlhami Çiçek'te yoğun bir hüzün duygusallığına rastlanır. "İnsanı ters konumundan içine yuvarlandığı evrensel yansıtır şiirlerinde. Oldukça gergin bir duyarlık görülür. İntikam içle bir marştır gerçekte, dizesinde toplu bir kıyımın karşı tavrına çıkılır. İçi doludur yaşanan hem bireysel hem evrensel trajedi karşısında!" 5 Bu trajedi yazdırmıştır ona Satranç Dersleri'ni. Bu şiir bir bakıma insanımız üzerine oynanan satranç oyununun dile getirilişidir.
İlhami Çiçek yer yer bireyin acısını, hüznünü dile getirirken aslında aynı acıları paylaşan insanların duygularını dile getirmiştir. Bu itibarla yazdığı şiir birey bazında toplumun şiiridir. Toplumun acılarını birey bazında ele almış, öylece dile getirmiştir. Şiirinin kimi yerlerinde insan acıları, hüzünleri ve bir takım edimleri verilmeye çalışılırken, kimi yerlerinde de, bin yıllık uygarlığımız ve uğradığı felaketlere göndermede bulunulur. Geçmişte insanımızın yaşadığı kıyımları dile getirir. Şiirinin temi insanların edimleri ve özellikle hüzündür.
Tanzimat'la birlikte yöneticilerin insanımıza gitmelerini buyurduğu yön Batı'dır. Bu açık start sonrası toplumsal yapı yıkıma uğramış, yıkım ise taklitten başka bir şey bilmeyen bir insan türü çıkarmıştır ortaya. Bu insan sadece kendisine taklit için öğütlenenleri işleyerek gün geçirmektedir. Geleneksel bir çok değer yerini Batı'dan alınmış çıkarlarına bırakarak yıkıma uğramıştır. Bu yıkım İlhami Çiçek'in şiirinde şöyle ses bulur:
"anlat
apaçık olanı
gecedir halk
etinin önünde anlam
katledilmiştir",
"parçala bu trajik geçiti
o taşı sür ey insan" dizelerinde insana seslenerek yaşanan kıyıma karşı bir tavır sergilemesi için bir piyon gibi ileri sürülmesine karşı çıkar.
"aykırı sür
çalka
de ki ey at kıskacı kabaran
ateş almış ve ey at kıskacı
diye bağırarak
o oyuncu
oynadığında seni
konuş benimle
sana hizmet danışayım"
Çağı ve insanını anlatırken çağdaş insanın kuşkunun kıskacı altında inleyişini betimler. Çağın insana getirdiği; kuşku, intihar ve panik gibi unsurlardır. Çağı deştiğimde dizesiyle başlayan bölümde bu durumu dile getirir:
"(çağı deştiğimde
o yüz
diyor yoruldum –aynalar
gösterebilir mi hiç- bana sonumu
nedensiz başladım oyunculuğa
bitireceğim rastlantıyla –oyunumu
dostlarım da
var- intiharlar
her akşam ıslak –yapışkan
saçlarıyla girip odama
paniğimden pay toplarlar)"
İlhami Çiçek kul olarak bir sınav sürecinde bulunduğunun bilincindedir. Zamanın bir öğreti olduğu dile getirilir şiirinde. Sınavını zaman içerisinde veremeyenler âdil bir infazın içinde bulurlar kendilerini:
"topu topu bir mevsimi yaşarız işte
müşa'şa' bir sonbahar figüranıyız
hepimiz de
ve cüzzam ne gün yürüdü sormalı
değil mi ki ebabil
adil
bir infazın adıdır
ve insan
-ne şu ne bu-
iyi oyunundan
sorulmayacak mıdır"
Satranç Dersleri şiiri sekiz bölümden oluşur. İlk iki bölümü tek bölüm halinde yazılmışken, yayınlanış esnasında ikiye ayrılmış, geri kalan altı bölümü de daha sonra yazılarak dergide yayımlanmıştır.
Şiirin birinci bölümünde satranç bir nehir gibi akıp giden zamana benzetilir. "Şiirin yürüyen gerçekliği içinde 'veba, cüzzam, tanrısal buyruk' alanı dışında kendini çarpık oluşturan bir insanlık için cezaya çarptırılmanın soyut algılanış öğesidir." 6 Bu bölüm şiire bir giriş niteliğindedir. İnsana, insanın tarihine bir giriş, insan fiilerine şiirsel bir yaklaşımdır:
"evet ilk aşk gibi bir şeydir ilk açılış
artık dönüş yoktur
kuşku bağışlanmasa da
tedirginlik doğal sayılabilir
ancak
yürümenin dışında bütün eylemlerin adı
kaçış kaçış kaçıştır."
Satranç oyununda her bir taşın ayrı bir psikolojisi vardır:
"yerine göre piyon da bir tufandır
içinde hep bir vezir sürekli mahzun
düz gider çapraz vurulur ve uzun uzun
günbatımlarını çağrıştırır."
"iyi bir oyuncu en çok atları sever", atların iyi oynanması gerekir. Ama bir oyuncu atları kaybettiğinde işi zorlaşır:
"sen ey atını kaybeden oyuncu
bir ilkyazdan koca bir güz yontan adam
bırak oyunu
artık
öyle bir yalnızlık düşle ki içinde
yeryüzünü kişnesin
bizim atlar."
İkinci bölümde insanlık tarihi bir soruyla karşı karşıya gelir:
"nicoldu onca oyuncu
oyarak
ette oyuk seyirmesinden
oyun kurarlardı
kaçıp
da süleymandan
kaf dağında otururdu
anka nicoldu."
İnsanın ilahi buyruktan habersiz yaşaması, ilahi buyruğa karşı tavır alması onu, kendi yaradılışına ters bir konuma iter. Yeryüzünü kana bulamaması için bağlayıcı bir neden kalmamıştır:
"taşlar sürüldüğünde
kaleyi buyruksuz düşündü mü kişi
demek ki bütündür sallantıda
demek ki gök de anlaşılmaz bir biçimde ölü
cinayetler de yeryüzüne paramparça dağılmıştır
aşk ve umut dağılmıştır." İnsan ancak gerçek kimliğini ilahi buyruk çerçevesinde oluşturabilmiştir. Bunun dışındaki çabalar sonuçta yıkıma götürür insanı:
"taşlar sürüldüğünde
alıp kişiyi kayalara çarpar buyruksuzluk."
Üçüncü bölümde kendimizi bizzat oyunun içinde buluruz. Şair eBir'den bahseder. Taşlar dizilirken şah eBir'e yerleştirilir. Karşı tarafın şahı ise eSekiz'de yer alır. Bütün hamleler şahlardan biri mat oluncaya kadar devam eder. Şair burada bizi yaşadığımız asıl satranç oyununa götürür. İnsanımızı inancından uzaklaştırarak, bütün değerlerimizin yok olmasına neden olan yöneticileri ünler bize:
"söyleyelim eBir
ha
in
dir
eSekiz yok
yok ayrı bir düşman falan
genç çeri
ey e hattındaki budala
-Tanrım ne saflık-". e hattı her taşın kendi açısından üzerinde bulundukları yerdir. e hattına varışın amacı karşı tarafın şahını mart etmektir. Oysa asıl hedeflenmesi gereken şah, karşı tarafın şahı değil; kendi halkına ihanet içinde olan bizim şahımızdır. e hattındaki taş eSekiz'e değil, öncelikle eBir'e yönelmektedir. Şair uyarır bizi; "yok ayrı bir düşman falan" derken bu vurgulanır. Uyarıya karşı verilen cevap ilginçtir; insanımızın psikolojik yapısını açıklar:
"bir ara dilim sürçse
de at kıskacını anlatsam
desem ki Ha-
derler ki kemik atıyor
köpek resmine bu adam."
Şiirini dördüncü ve beşinci bölümlerinde yoğun bir hüzün duygusallığı sezilir. Somut bir acı kendini hemen açığa vurur:
"yalnız hüznü vardır kalbi olanın
hüzün öylece orta yerdedir
tuhaf bir yarma yaşanıyordur
çepeçevre şeytan kilitleri".
Beşinci bölümde Yakup, bir motif olarak yer alır. Yusuf, Yakup peygamberin oğludur, kardeşleri tarafından bir kuyuya atılır. Ve ölüme terk edilir. Bu duruma Yakup peygamber çok üzülür ve gözleri kör olur. Yusuf'un ölmediğine inanır ve ona kavuşabilmenin hüznünü yaşar. Bunun için Tanrı'ya sığınır, ona dua eder. Şair bu bölümde Yakup peygamberin hüznüyle insanımızın yaşadığı kıyım (oyun) arasında bir ilgi kurmaya çalışır:
"bir oyuna rast geldim
her taşı yakup hüznü".
Kıyım sonrası sabırla yeniden yapılanma başlamıştır. Bu yapılanma "kabusa beyaz bir su" imgesiyle verilir:
"kabusa beyaz bir su
oyuluyordu
've sabır
olmasaydı
yeryüzünde
bir gün
kalınabilir miydi?'"
Altıncı bölümde kıyım açık olarak dile getirilir:
"oynanan
göstermelik bir sonoyunuydu
aldandın
ağır taşlar verdik
(…)
ve ay seni bulduğunda
yani ki kanıtladığında kendini
ben
müthiş bir başlık atacağım
şiirime
sevgili gecem diye".
Yedinci bölümde intikamın toplumsal kıyım sonrası dışlanması dile getirilir. Şairin Erzurum'daki evlerinin bulunduğu sokağın başındaki kümbet bir motif olarak geleneksel bir yapıdır. Toplumsal değişmeyle birlikte halk arasındaki önemini yitirmiştir. İntikam da bunun gibidir. Ama şairde bir aşk olarak karşılık bulur:
"intikam içli bir marştır gerçekte
bir ara ses aygıtını yırtarak çıkarılırdı
o şimdi
dışlanmış bir taş olarak
karlı kış gecelerinde
acılı bir genç şairin her geçişte
hüznüne tanık olduğu
metrûk bir kümbet denli müşahhas
aşktır –ve o
ne rahîm bir yürüyüştür gecede".
"bu taşı da sürüyorum
koyar gibi o güzel yapının üstüne
ya da komaz gibi taş üstünde taş" derken kendi devrimci kimliğini öne çıkaran İlhami Çiçek, çarpık kentleşmenin sembolü olan gökdelenleri, Tanrısız tecimevlerini kapitalist bir yaşam biçimi olduğu için çarpıcı vurgularla yerer:
"reddetmek gerekiyor kimi taşları ve şeyleri
sözgelimi sapan taşını
-o göz çıkarır sadece-
ortadaki gökkasabı gökdeleni
tanrısız tecimevlerini caminin hemen önündeki
anacaddedeki aykırı kadın salınışını
yanlış konumunu gülün evlerde bahçelerde
ve hatta parklarını bile bu taş mekânın
reddetmek gerekiyor".
Son bölümde hüzün ve yalnızlık Ebûzer motifiyle verilir. Önceki bölümde:
"azaldı
halk içinde yüzdeki ben gibiler" derken işaret ettiği yalnızlığını bu bölümde Ebûzer'le sembolleştirir. Ebûzer, İslâm tarihinde cömertliğiyle ünlü bir kişidir. Öldüğünde, yanında sadece bir dinar bulunmuştur. İlhami Çiçek de, yakınları, dost ve arkadaşları tarafından böyle bilinir. Son derece onurluydu. İnsanı ayakta tutan iskeleti değil, onurudur, derdi. Tanısın-tanımasın herkese karşı cömert davranırdı. Verdiği borç paraların çoğunu isteyip alabilecek bir yapıda değildi. Zaten verirken borç vermez, sadece verirdi. Bu yüzden Ebûzer, onun zihninde önemli bir yere sahiptir. Ama bunun yanında babasından para isterken kardeşini aracı yapardı.
"her dakika
henüz ölmüş gibi ebûzer
kimsesizsindir
içlemin gamevi ay emek".
Şair, insanımızın bütün kıyımlara karşın direnme gücünü yitirmemesi gerektiğini ve bir erteleme psikolojisine kapılmasının yanlış olacağını anlatmaya çalışır. Çünkü zulüm ebedi değildir. Ama insanımız oynanan oyunun yeterince farkında değildir, ya da boyutuna karşı bilinci kuşatıcı olamamaktadır. Bir pasiflik içindedir. Şair bu yüzden sitem eder:
"çok kandil kırılmış -sanki geç
her şey için- niçin
ertelenir sanır insan her şeyi".
İlhami Çiçek, geniş soluklu yaşayan, yaşadığını duyan, hisseden ve bu yüzden de hüznün sembolü olan bir şairdir. Şiirlerinde dünle bugünü birleştirerek yaşadığımız kıyımı anlatmaktadır. Ve o, bu kıyımın trajik bir tanığıdır. Çağdaştır şiiri. Kıyım sürdükçe onun şiiri daha bir anlam kazanacak ve yaşayacaktır. Ölümünün altıncı yılında Satranç Dersleri'ni yeniden anlamaya çalışırken kendisine Tanrı'dan rahmet dilemekteyiz.
Arif Ay'ın söyleyişiyle Edebiyat Dergisi salt şiirlerin, öykülerin, yazıların yayımlandığı bir yer değil, bir okuldu aynı zamanda. Bu okulda insanlar eğitilir, bilinç törpülenir, birbirlerinin kalp atışlarını duyarlardı. İlhami Çiçek de bu okulun öğrencisiydi, onlarla aynı havayı solurdu. Bu konuda Arif Ay'ın yazdıklarını okuyalım: "Okumaya, düşünmeye başladığımız zaman anladık ki, biz büyük bir yıkımın çocuklarıyız. Biz de büyük yıkımın enkazları arasından çıkan yaralı bir kuşağız. Dünümüz harap edilmiş, acımasızca kıyılmış dünümüze. Bize sunulan hayat dünden hiçbir iz taşımıyor. İnandıklarımızla çelişen, inandıklarımızla taban tabana zıt bir hayatı nasıl yaşayacaktık? Elbette ki acıyla, hüzünle, nefretle, buğzla." 4 Bu okulun bir öğrencisi olarak İlhami Çiçek'te yoğun bir hüzün duygusallığına rastlanır. "İnsanı ters konumundan içine yuvarlandığı evrensel yansıtır şiirlerinde. Oldukça gergin bir duyarlık görülür. İntikam içle bir marştır gerçekte, dizesinde toplu bir kıyımın karşı tavrına çıkılır. İçi doludur yaşanan hem bireysel hem evrensel trajedi karşısında!" 5 Bu trajedi yazdırmıştır ona Satranç Dersleri'ni. Bu şiir bir bakıma insanımız üzerine oynanan satranç oyununun dile getirilişidir.
İlhami Çiçek yer yer bireyin acısını, hüznünü dile getirirken aslında aynı acıları paylaşan insanların duygularını dile getirmiştir. Bu itibarla yazdığı şiir birey bazında toplumun şiiridir. Toplumun acılarını birey bazında ele almış, öylece dile getirmiştir. Şiirinin kimi yerlerinde insan acıları, hüzünleri ve bir takım edimleri verilmeye çalışılırken, kimi yerlerinde de, bin yıllık uygarlığımız ve uğradığı felaketlere göndermede bulunulur. Geçmişte insanımızın yaşadığı kıyımları dile getirir. Şiirinin temi insanların edimleri ve özellikle hüzündür.
Tanzimat'la birlikte yöneticilerin insanımıza gitmelerini buyurduğu yön Batı'dır. Bu açık start sonrası toplumsal yapı yıkıma uğramış, yıkım ise taklitten başka bir şey bilmeyen bir insan türü çıkarmıştır ortaya. Bu insan sadece kendisine taklit için öğütlenenleri işleyerek gün geçirmektedir. Geleneksel bir çok değer yerini Batı'dan alınmış çıkarlarına bırakarak yıkıma uğramıştır. Bu yıkım İlhami Çiçek'in şiirinde şöyle ses bulur:
"anlat
apaçık olanı
gecedir halk
etinin önünde anlam
katledilmiştir",
"parçala bu trajik geçiti
o taşı sür ey insan" dizelerinde insana seslenerek yaşanan kıyıma karşı bir tavır sergilemesi için bir piyon gibi ileri sürülmesine karşı çıkar.
"aykırı sür
çalka
de ki ey at kıskacı kabaran
ateş almış ve ey at kıskacı
diye bağırarak
o oyuncu
oynadığında seni
konuş benimle
sana hizmet danışayım"
Çağı ve insanını anlatırken çağdaş insanın kuşkunun kıskacı altında inleyişini betimler. Çağın insana getirdiği; kuşku, intihar ve panik gibi unsurlardır. Çağı deştiğimde dizesiyle başlayan bölümde bu durumu dile getirir:
"(çağı deştiğimde
o yüz
diyor yoruldum –aynalar
gösterebilir mi hiç- bana sonumu
nedensiz başladım oyunculuğa
bitireceğim rastlantıyla –oyunumu
dostlarım da
var- intiharlar
her akşam ıslak –yapışkan
saçlarıyla girip odama
paniğimden pay toplarlar)"
İlhami Çiçek kul olarak bir sınav sürecinde bulunduğunun bilincindedir. Zamanın bir öğreti olduğu dile getirilir şiirinde. Sınavını zaman içerisinde veremeyenler âdil bir infazın içinde bulurlar kendilerini:
"topu topu bir mevsimi yaşarız işte
müşa'şa' bir sonbahar figüranıyız
hepimiz de
ve cüzzam ne gün yürüdü sormalı
değil mi ki ebabil
adil
bir infazın adıdır
ve insan
-ne şu ne bu-
iyi oyunundan
sorulmayacak mıdır"
Satranç Dersleri şiiri sekiz bölümden oluşur. İlk iki bölümü tek bölüm halinde yazılmışken, yayınlanış esnasında ikiye ayrılmış, geri kalan altı bölümü de daha sonra yazılarak dergide yayımlanmıştır.
Şiirin birinci bölümünde satranç bir nehir gibi akıp giden zamana benzetilir. "Şiirin yürüyen gerçekliği içinde 'veba, cüzzam, tanrısal buyruk' alanı dışında kendini çarpık oluşturan bir insanlık için cezaya çarptırılmanın soyut algılanış öğesidir." 6 Bu bölüm şiire bir giriş niteliğindedir. İnsana, insanın tarihine bir giriş, insan fiilerine şiirsel bir yaklaşımdır:
"evet ilk aşk gibi bir şeydir ilk açılış
artık dönüş yoktur
kuşku bağışlanmasa da
tedirginlik doğal sayılabilir
ancak
yürümenin dışında bütün eylemlerin adı
kaçış kaçış kaçıştır."
Satranç oyununda her bir taşın ayrı bir psikolojisi vardır:
"yerine göre piyon da bir tufandır
içinde hep bir vezir sürekli mahzun
düz gider çapraz vurulur ve uzun uzun
günbatımlarını çağrıştırır."
"iyi bir oyuncu en çok atları sever", atların iyi oynanması gerekir. Ama bir oyuncu atları kaybettiğinde işi zorlaşır:
"sen ey atını kaybeden oyuncu
bir ilkyazdan koca bir güz yontan adam
bırak oyunu
artık
öyle bir yalnızlık düşle ki içinde
yeryüzünü kişnesin
bizim atlar."
İkinci bölümde insanlık tarihi bir soruyla karşı karşıya gelir:
"nicoldu onca oyuncu
oyarak
ette oyuk seyirmesinden
oyun kurarlardı
kaçıp
da süleymandan
kaf dağında otururdu
anka nicoldu."
İnsanın ilahi buyruktan habersiz yaşaması, ilahi buyruğa karşı tavır alması onu, kendi yaradılışına ters bir konuma iter. Yeryüzünü kana bulamaması için bağlayıcı bir neden kalmamıştır:
"taşlar sürüldüğünde
kaleyi buyruksuz düşündü mü kişi
demek ki bütündür sallantıda
demek ki gök de anlaşılmaz bir biçimde ölü
cinayetler de yeryüzüne paramparça dağılmıştır
aşk ve umut dağılmıştır." İnsan ancak gerçek kimliğini ilahi buyruk çerçevesinde oluşturabilmiştir. Bunun dışındaki çabalar sonuçta yıkıma götürür insanı:
"taşlar sürüldüğünde
alıp kişiyi kayalara çarpar buyruksuzluk."
Üçüncü bölümde kendimizi bizzat oyunun içinde buluruz. Şair eBir'den bahseder. Taşlar dizilirken şah eBir'e yerleştirilir. Karşı tarafın şahı ise eSekiz'de yer alır. Bütün hamleler şahlardan biri mat oluncaya kadar devam eder. Şair burada bizi yaşadığımız asıl satranç oyununa götürür. İnsanımızı inancından uzaklaştırarak, bütün değerlerimizin yok olmasına neden olan yöneticileri ünler bize:
"söyleyelim eBir
ha
in
dir
eSekiz yok
yok ayrı bir düşman falan
genç çeri
ey e hattındaki budala
-Tanrım ne saflık-". e hattı her taşın kendi açısından üzerinde bulundukları yerdir. e hattına varışın amacı karşı tarafın şahını mart etmektir. Oysa asıl hedeflenmesi gereken şah, karşı tarafın şahı değil; kendi halkına ihanet içinde olan bizim şahımızdır. e hattındaki taş eSekiz'e değil, öncelikle eBir'e yönelmektedir. Şair uyarır bizi; "yok ayrı bir düşman falan" derken bu vurgulanır. Uyarıya karşı verilen cevap ilginçtir; insanımızın psikolojik yapısını açıklar:
"bir ara dilim sürçse
de at kıskacını anlatsam
desem ki Ha-
derler ki kemik atıyor
köpek resmine bu adam."
Şiirini dördüncü ve beşinci bölümlerinde yoğun bir hüzün duygusallığı sezilir. Somut bir acı kendini hemen açığa vurur:
"yalnız hüznü vardır kalbi olanın
hüzün öylece orta yerdedir
tuhaf bir yarma yaşanıyordur
çepeçevre şeytan kilitleri".
Beşinci bölümde Yakup, bir motif olarak yer alır. Yusuf, Yakup peygamberin oğludur, kardeşleri tarafından bir kuyuya atılır. Ve ölüme terk edilir. Bu duruma Yakup peygamber çok üzülür ve gözleri kör olur. Yusuf'un ölmediğine inanır ve ona kavuşabilmenin hüznünü yaşar. Bunun için Tanrı'ya sığınır, ona dua eder. Şair bu bölümde Yakup peygamberin hüznüyle insanımızın yaşadığı kıyım (oyun) arasında bir ilgi kurmaya çalışır:
"bir oyuna rast geldim
her taşı yakup hüznü".
Kıyım sonrası sabırla yeniden yapılanma başlamıştır. Bu yapılanma "kabusa beyaz bir su" imgesiyle verilir:
"kabusa beyaz bir su
oyuluyordu
've sabır
olmasaydı
yeryüzünde
bir gün
kalınabilir miydi?'"
Altıncı bölümde kıyım açık olarak dile getirilir:
"oynanan
göstermelik bir sonoyunuydu
aldandın
ağır taşlar verdik
(…)
ve ay seni bulduğunda
yani ki kanıtladığında kendini
ben
müthiş bir başlık atacağım
şiirime
sevgili gecem diye".
Yedinci bölümde intikamın toplumsal kıyım sonrası dışlanması dile getirilir. Şairin Erzurum'daki evlerinin bulunduğu sokağın başındaki kümbet bir motif olarak geleneksel bir yapıdır. Toplumsal değişmeyle birlikte halk arasındaki önemini yitirmiştir. İntikam da bunun gibidir. Ama şairde bir aşk olarak karşılık bulur:
"intikam içli bir marştır gerçekte
bir ara ses aygıtını yırtarak çıkarılırdı
o şimdi
dışlanmış bir taş olarak
karlı kış gecelerinde
acılı bir genç şairin her geçişte
hüznüne tanık olduğu
metrûk bir kümbet denli müşahhas
aşktır –ve o
ne rahîm bir yürüyüştür gecede".
"bu taşı da sürüyorum
koyar gibi o güzel yapının üstüne
ya da komaz gibi taş üstünde taş" derken kendi devrimci kimliğini öne çıkaran İlhami Çiçek, çarpık kentleşmenin sembolü olan gökdelenleri, Tanrısız tecimevlerini kapitalist bir yaşam biçimi olduğu için çarpıcı vurgularla yerer:
"reddetmek gerekiyor kimi taşları ve şeyleri
sözgelimi sapan taşını
-o göz çıkarır sadece-
ortadaki gökkasabı gökdeleni
tanrısız tecimevlerini caminin hemen önündeki
anacaddedeki aykırı kadın salınışını
yanlış konumunu gülün evlerde bahçelerde
ve hatta parklarını bile bu taş mekânın
reddetmek gerekiyor".
Son bölümde hüzün ve yalnızlık Ebûzer motifiyle verilir. Önceki bölümde:
"azaldı
halk içinde yüzdeki ben gibiler" derken işaret ettiği yalnızlığını bu bölümde Ebûzer'le sembolleştirir. Ebûzer, İslâm tarihinde cömertliğiyle ünlü bir kişidir. Öldüğünde, yanında sadece bir dinar bulunmuştur. İlhami Çiçek de, yakınları, dost ve arkadaşları tarafından böyle bilinir. Son derece onurluydu. İnsanı ayakta tutan iskeleti değil, onurudur, derdi. Tanısın-tanımasın herkese karşı cömert davranırdı. Verdiği borç paraların çoğunu isteyip alabilecek bir yapıda değildi. Zaten verirken borç vermez, sadece verirdi. Bu yüzden Ebûzer, onun zihninde önemli bir yere sahiptir. Ama bunun yanında babasından para isterken kardeşini aracı yapardı.
"her dakika
henüz ölmüş gibi ebûzer
kimsesizsindir
içlemin gamevi ay emek".
Şair, insanımızın bütün kıyımlara karşın direnme gücünü yitirmemesi gerektiğini ve bir erteleme psikolojisine kapılmasının yanlış olacağını anlatmaya çalışır. Çünkü zulüm ebedi değildir. Ama insanımız oynanan oyunun yeterince farkında değildir, ya da boyutuna karşı bilinci kuşatıcı olamamaktadır. Bir pasiflik içindedir. Şair bu yüzden sitem eder:
"çok kandil kırılmış -sanki geç
her şey için- niçin
ertelenir sanır insan her şeyi".
İlhami Çiçek, geniş soluklu yaşayan, yaşadığını duyan, hisseden ve bu yüzden de hüznün sembolü olan bir şairdir. Şiirlerinde dünle bugünü birleştirerek yaşadığımız kıyımı anlatmaktadır. Ve o, bu kıyımın trajik bir tanığıdır. Çağdaştır şiiri. Kıyım sürdükçe onun şiiri daha bir anlam kazanacak ve yaşayacaktır. Ölümünün altıncı yılında Satranç Dersleri'ni yeniden anlamaya çalışırken kendisine Tanrı'dan rahmet dilemekteyiz.
===ALINTIDIR===
((¯`•.¤¥§¦§¥¤.•´¯ ·š£âšhºº7¯`•.¤¥§¦§¥¤.•´¯))
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız: Google Grupları "Kayzer.Net Aşk Sevgi Mizah Eğlence Grupları..." grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : KayzerNet@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: KayzerNet-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups-beta.google.com/group/KayzerNet
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
0 Comments:
Yorum Gönder
<< Home