sg

Cuma, Aralık 09, 2005

[Beyzade1385] Ene

Ene, ben demektir. Kisinin kendisi, nefsi, yabanci tabirle egosudur.
Yunus Emre'nin; "Bir ben vardir, benden içerü" diyerek anlatmaya
çalistigi kisinin öz varligidir. Ene, yani benlik, insanin
eline Allah tarafindan verilen bir nevi hürriyettir.

Ene, zeminin, dagin ve gögün yüklenmekten çekindigi ve
korktugu büyük emâneti yüklenerek Hz. Âdem'den zamanimiza
kadar, insanlik âleminin etrafina dal budak salan nurânî bir
Tûbâ agacinin veya müthis bir zakkum agacinin çekirdegi
olma hüviyetini kazanmistir. Küçük âlem olan insandaki ene,
büyük insan olan kâinattaki tabiata benzer. Ikisi de tâguttur.

Enenin mahiyeti, harfîdir; yani baskasinin mânâsini gösterir.
Rubûbiyeti hayâliyedir. Vücudu, hiçbir seye tahammül edemeyecek
ve yüklenemeyecek kadar zayif ve incedir. Belki, esyanin derece ve
miktarlarini bildiren, sicakligi ve hava basincini ölçen bir
âlet gibi, vücudu mutlak, muhît ve hudutsuz olan Allah'in
sifâtlarini bildiren bir mîzandir.

Ene, Ilâhî isimlerin gizli hazinelerini ve kâinatin kapali
tilsimlarini açan bir anahtaridir. Enenin kendisi de,
anlasilmasi güç bir bilmece, hayret verici bir tilsim
oldugundan, ancak mahiyeti bilinmek suretiyle açilir. Ene
açilinca, kâinattaki tilsimlar da açilir.

Insan akli, hududu olmayan mutlak ve her seyi kusatan bir seyi
anlayamaz, ona bir sekil veremez, belirleyici bir seyle hükmedemez
ve mahiyetinin ne oldugunu bilemez. Karanlik olmadan isigin
bilinemeyecegi ve hissedilemeyecegi gibi.

Cenâb-i Hakkin, Ilim, Kudret, Hakîm ve Rahîm gibi sifât ve
isimleri de her seyi kusatici, hudutsuz ve seriksiz oldugu için,
ne olduklari bilinmez, hissolunmaz. Bilinmesi için farazî ve vehmî
bir had çizmek lâzim gelir. Onu da enâniyet çizer. Kendinde bir
mevhum rubûbiyet, bir mâlikiyet, bir kudret, bir ilim tasavvur eder,
onunla her seyi kusatici olan sifatlara vehmî bir had koyar.
"Buraya kadar benim, ondan sonra O'nundur" diye bir taksimât yapar.
Kendindeki ölçücüklerle onlarin mahiyetini yavas yavas anlar.

Dünyaca kabul gören uzunluk ölçüsü birimi olan metre ile,
agirlik ölçüsü birimi olan kilogram da mevhum birer ölçü
birimidirler. Bunlar kullanilarak uzunluklar ve agirliklar
anlasilir ve kullanilir hale gelmektedir. Iste ene de, bunlar
gibi, siniri olmayan Allah'in sifat ve isimlerini anlamaya yarayan
bir ölçü birimidir.

Enenin iki yüzü vardir. Birinci yüzünü nübüvvet tutmustur. Bu
yüzü hayra ve vücuda bakar. Yalniz feyiz almaya kâbildir. Vereni
kabul eder; kendi icat edemez. Ikinci yüzünü de dine tâbi olmayan
felsefe tutmustur. Bu yüzü de serre bakar ve ademe gider. Insan bu
yüzde fâildir, fiil sahibidir.

Ene, ince bir elif, bir tel, farazî bir hat iken, mahiyeti bilinmezse,
tesettür topragi altinda yeserir, gittikçe kalinlasir, insan
vücudunun her tarafina yayilir, koca bir ejderha gibi kaplar. O
insan, bütün duygulariyla âdetâ bir ene olur. Sonra buna, bir de
milletin enaniyeti eklenirse, irkçiliga dönüsen o ene, seytan
gibi, Sâni-i Zülcelâlin emirlerine karsi gelir. Sonra, herkesi ve
her seyi kendi nefsine kiyas etmek sûretiyle Cenâb-i Hakkin
mülkünü onlara ve sebeplere taksim eder; gayet büyük bir sirke
düser. Iste, ene, su hâinâne vaziyetinde iken, cehl-i
mutlaktadir. Binler fenleri bilse bile yine faydasizdir. Çünkü
duygularina ve fikirlerine gelen kâinatin mârifet nurlarini
nefsinde tasdik edecek, isiklandiracak ve devam ettirecek bir madde
bulmadigi için sönerler. Gelen her sey, nefsindeki renkler ile
boyalanir. Hâlis bir hikmet gelse, nefsinde mutlak bir abesiyet
sûretini alir. Çünkü, su haldeki enenin rengi, sirktir ve
Allah'i inkârdir. Bütün kâinat parlak âyetlerle dolsa, o enedeki
karanlikli bir nokta, onlari nazarda söndürür, göstermez.

Eger ene, yaratilis hikmetini unutup, fitrî vazifesini terk
ederek kendine mânâ-i ismiyle baksa, kendini mâlik itikat etse, o
vakit emânete hiyânet eder ve hüsrâna ugrayanlardan olur. (Sems:
10) Iste, bütün sirkleri ve serleri ve dalâletleri doguran
enâniyetin su cihetinden, semâvât, arz ve daglar dehset
almislar, farazî bir sirkten korkmuslardir. Eger vaktiyle o
enenin basi siddetli bir terbiye ile kirilmazsa büyür, insanin
vücudunu yutar.

Ene, ne zaman hakkiyla vazifesini îfâ eder ve hakiki ubûdiyetini
takinirsa, makam-i ahsen-i takvîme (en güzel surette yaratilma
makamina) çikar. Mahiyetini bu sekilde bilen, kabul eden ve ona
göre hareket eden, nefsini günahlardan arindirarak kurtulusa
erenlerden olur. (Sems: 9) Vazifesini hakkiyla edâ ederek enenin
dürbünüyle kâinatin ne oldugunu ve ne vazife gördügünü
görür.

Kaynaklar:

1-Nursî, Bediüzzaman Said, 2004, Sözler, s: 494-500, Yeni Asya
Nesriyat, Istanbul.

2-Nursî, Bediüzzaman Said, 2004, Mesnevî-i Nûriye, 167, Yeni Asya
Nesriyat, Istanbul.

Kadir Aytar

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home


Komik Videolar   islam  şarkı sözleri  yemek tarifleri  gelibolu  huzur   sağlık