[Kayzer.Net] evim yuva olmaya yetmiyor...
Alıntıdır...
*
senai Demirci *
*Mahalle... O bildik yüzü ile, alışılmış telaşı ile karşılıyor beni...
Sessizce içine alıyor, kucaklıyor. Köfteci köşede, karpuzcu onun karşısında.
Pazar sokağı boş; tezgahlar kenarlara savrulmuş, bekliyor. Eksiği yok gibi
duruyor; bir benim bildiğim eksiğin eksikliğini çekmesini bekleyemem elbet!
Evim az ötede; perdeleri çekili. İçeride ışık yok, içeride ışığa ihtiyaç
duyan yok. Yansa bile boşluğa düşecek huzmeler. Yetim kalmış eşyaları
kendileriyle yüzleştirecekler, belki de ağlatacaklar. Işığın vurduğu yerde
bana yeni aydınlıklar sunacak yüzler yok.
Kapıdayım. Zile basmam gerekmiyor. Zilin sesine ses verecek yok. "Kim o?"
diyenim yok. Adımın ve sesimin yankılanmasına derinliğini bilemediğim ama
varlığından emin olduğum tanımsız bir sevinçle karşılık verecek yok. Kapının
arkasında bekleyenim yok. Önünde beklemek ile arkasına geçmek arasında pek
fark yok. Kapalı kalsa ne gam! Açmaya değmeyen kapıdan daha büyük duvar var
mı ki?
Sessizce içine alıyor, kucaklıyor. Köfteci köşede, karpuzcu onun karşısında.
Pazar sokağı boş; tezgahlar kenarlara savrulmuş, bekliyor. Eksiği yok gibi
duruyor; bir benim bildiğim eksiğin eksikliğini çekmesini bekleyemem elbet!
Evim az ötede; perdeleri çekili. İçeride ışık yok, içeride ışığa ihtiyaç
duyan yok. Yansa bile boşluğa düşecek huzmeler. Yetim kalmış eşyaları
kendileriyle yüzleştirecekler, belki de ağlatacaklar. Işığın vurduğu yerde
bana yeni aydınlıklar sunacak yüzler yok.
Kapıdayım. Zile basmam gerekmiyor. Zilin sesine ses verecek yok. "Kim o?"
diyenim yok. Adımın ve sesimin yankılanmasına derinliğini bilemediğim ama
varlığından emin olduğum tanımsız bir sevinçle karşılık verecek yok. Kapının
arkasında bekleyenim yok. Önünde beklemek ile arkasına geçmek arasında pek
fark yok. Kapalı kalsa ne gam! Açmaya değmeyen kapıdan daha büyük duvar var
mı ki?
Anahtar elimde. Kendim çeviriyorum. Bana açılmıyor kapı. Ben açıyorum
kapıyı. Ben açılıyorum kapıya. Sessiz ve loş koridor. Ses yok; tanıdık
yüzler eksik, beklediğim gürültü tükenmiş, alıştığım uğultu alıp başını
gitmiş. "Baba bana ne aldın?" diyen bıktırıcı ses bile terk etmiş kapının
arkasını. Ayakkabımı çıkarmama bile fırsat vermeyen, apansız boynuma atılan
sabırsızlıkların yerinde yeller esiyor.
kapıyı. Ben açılıyorum kapıya. Sessiz ve loş koridor. Ses yok; tanıdık
yüzler eksik, beklediğim gürültü tükenmiş, alıştığım uğultu alıp başını
gitmiş. "Baba bana ne aldın?" diyen bıktırıcı ses bile terk etmiş kapının
arkasını. Ayakkabımı çıkarmama bile fırsat vermeyen, apansız boynuma atılan
sabırsızlıkların yerinde yeller esiyor.
Mutfağın tıkırtısı kesilmiş. Koku gelmiyor içeriden. Ocak sönmüş; tencereler
kenarda bekliyor, tabaklar pek uslu duruyor. İçeride kocaman bir boşluk;
sanki ağız olmuş sustukça konuşuyor, konuştukça sus(tur)uyor. Çöp kutusu
boş. Kocaman bir hiçliğin, hep dolu gördüğüm için hesap etmeye fırsat
bulamadığım o tuhaf boşluğun sözcüsü olmuş. Konuşuyor boş çöp kutusu. Dolu
dolu bağırıyor hiç çekilmeyen çekmeceler. Hiç kirlenmeyen tezgah, hiç
akıtılmayan musluk, hiç kırışmayan kilim ve yerinden hiç kaymayan sehpa
örtüsü, hayatın nabzının çekildiğini haykırıyor dört duvar arasından.
Eşyanın ruhu çekilmiş. Pencere pervazlarında çocuk bakışının ışıkları eksik.
Kapı aralarından aşina kadın sesi sızmıyor. Koridor daha da daralmış,
darlanmış. Canı çekilmiş odaların, yastıkların beyin ölümü gerçekleşmiş.
Aynaların yüzü solgun; bakanı yok. Hiç dokunulmamış diş fırçası içimin
içinde bir yerlere dokunuyor. Hiç erimeyen sabun gizli sızılarımı
köpürtüyor.
kenarda bekliyor, tabaklar pek uslu duruyor. İçeride kocaman bir boşluk;
sanki ağız olmuş sustukça konuşuyor, konuştukça sus(tur)uyor. Çöp kutusu
boş. Kocaman bir hiçliğin, hep dolu gördüğüm için hesap etmeye fırsat
bulamadığım o tuhaf boşluğun sözcüsü olmuş. Konuşuyor boş çöp kutusu. Dolu
dolu bağırıyor hiç çekilmeyen çekmeceler. Hiç kirlenmeyen tezgah, hiç
akıtılmayan musluk, hiç kırışmayan kilim ve yerinden hiç kaymayan sehpa
örtüsü, hayatın nabzının çekildiğini haykırıyor dört duvar arasından.
Eşyanın ruhu çekilmiş. Pencere pervazlarında çocuk bakışının ışıkları eksik.
Kapı aralarından aşina kadın sesi sızmıyor. Koridor daha da daralmış,
darlanmış. Canı çekilmiş odaların, yastıkların beyin ölümü gerçekleşmiş.
Aynaların yüzü solgun; bakanı yok. Hiç dokunulmamış diş fırçası içimin
içinde bir yerlere dokunuyor. Hiç erimeyen sabun gizli sızılarımı
köpürtüyor.
Bisikletler köşelerine çekilmişler; boyunları bükük, pedalları suskun.
Giyilmeyen küçük terlikler ağlıyor gibi, minik ayakların dokunuşuna
hasretler. Buzdolabındaki çikolatalar değecek dudaklar arıyorlar
kendilerine. Derin dondurucuda eriyeceği aşklarını özlüyor dondurmalar.
Ayakkabılık rahatlamışa benziyor, kalabalığı başından savmış, sakinleşmiş.
Çok giyilen ayakkabılar alıp başlarını gitmişler. İçindeki ayaklar başka
yerlere basıyorlar, uzak yollara koşuyorlar.
Giyilmeyen küçük terlikler ağlıyor gibi, minik ayakların dokunuşuna
hasretler. Buzdolabındaki çikolatalar değecek dudaklar arıyorlar
kendilerine. Derin dondurucuda eriyeceği aşklarını özlüyor dondurmalar.
Ayakkabılık rahatlamışa benziyor, kalabalığı başından savmış, sakinleşmiş.
Çok giyilen ayakkabılar alıp başlarını gitmişler. İçindeki ayaklar başka
yerlere basıyorlar, uzak yollara koşuyorlar.
Bilgisayarın tuşlarına dokunurken omuzlarıma çıkan, "bana yesim göstey
baba!" engellemesinden kurtuldum. Bu "kurtuluş"un esiriyim şimdi. Omzuma
apansız yaslanan o beklenmedik ağırlığın yokluğu çökertiyor omuzlarımı.
Seccademin tam orta yerine uzanıp secdelerimi engellemeye çalışan minik
bedenin bıraktığı boşluğa koyuyorum alnımı. Boşluğa düşüyor gözlerim. Sabah
ayaklarıma dolanan, kapıdan çıkışımı sonu gelmez bir törene dönüştüren o ses
yok. Hiç sırası değilken, "Baba, haydi gezmeye gidelim!" diyen ses yok.
baba!" engellemesinden kurtuldum. Bu "kurtuluş"un esiriyim şimdi. Omzuma
apansız yaslanan o beklenmedik ağırlığın yokluğu çökertiyor omuzlarımı.
Seccademin tam orta yerine uzanıp secdelerimi engellemeye çalışan minik
bedenin bıraktığı boşluğa koyuyorum alnımı. Boşluğa düşüyor gözlerim. Sabah
ayaklarıma dolanan, kapıdan çıkışımı sonu gelmez bir törene dönüştüren o ses
yok. Hiç sırası değilken, "Baba, haydi gezmeye gidelim!" diyen ses yok.
Eşim ve çocuklarım bir süreliğine şehir dışında. Acıyla anlıyorum ki, benim
varlığım doldurmaya yetmiyor evi. Eşim ve çocuklarımın çekilmesiyle ortaya
çıkan o boşluğun çok az bir kısmına denk geliyor cismim. Varlığım "ev"i
"yuva" yapmaya yetmiyor. "Ev"i "yuva" yapan o görülmez boşluğun boyutlarını
ölçmeye başlıyorum şimdi. Ölçü birimim Sueda Zeynep, Mustafa Ahmed, Mehmed
Furkan ve Semine... Onların sıcak ve enis yüzlerince ölçüyorum o boşluğun
yüz ölçümünü. Onların seslerinin yankılanmasıyla tahmin ediyorum o boşluğun
nerelere kadar uzandığını. Onların hasretlerinin göğsümdeki ağırlığı ile
tartıyorum o boşluğun havasını.
varlığım doldurmaya yetmiyor evi. Eşim ve çocuklarımın çekilmesiyle ortaya
çıkan o boşluğun çok az bir kısmına denk geliyor cismim. Varlığım "ev"i
"yuva" yapmaya yetmiyor. "Ev"i "yuva" yapan o görülmez boşluğun boyutlarını
ölçmeye başlıyorum şimdi. Ölçü birimim Sueda Zeynep, Mustafa Ahmed, Mehmed
Furkan ve Semine... Onların sıcak ve enis yüzlerince ölçüyorum o boşluğun
yüz ölçümünü. Onların seslerinin yankılanmasıyla tahmin ediyorum o boşluğun
nerelere kadar uzandığını. Onların hasretlerinin göğsümdeki ağırlığı ile
tartıyorum o boşluğun havasını.
"Evim" onlarsız da oluyor ama onların uzaklığınca uzak kalıyorum "yuvam"a.
"Evim" onların yokluğunda da ayakta duruyor ama "yuvam" onların kıyılarımdan
çekilerek açtığı o derin uçurumun dibinde bekliyor.
"Evim" onların yokluğunda da ayakta duruyor ama "yuvam" onların kıyılarımdan
çekilerek açtığı o derin uçurumun dibinde bekliyor.
Tecrübemle sabit olmuş tavsiyemdir: Bir gün "ev"iniz boş kaldığında,
"yuva"nızı keşfe çıkın. Doğrudur; taştan ve demirden yapılır evler; kolayca
da bulunur onlar. Ama yuvalar çocuk cıvıltılarının ninnisiyle, kadın
dokunuşunun sıcaklığı ile inşa edilir. Kolayca kaybedilir onlar; kolay kolay
bulunmazlar... *
"yuva"nızı keşfe çıkın. Doğrudur; taştan ve demirden yapılır evler; kolayca
da bulunur onlar. Ama yuvalar çocuk cıvıltılarının ninnisiyle, kadın
dokunuşunun sıcaklığı ile inşa edilir. Kolayca kaybedilir onlar; kolay kolay
bulunmazlar... *
*
senai Demirci *
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız: Google Grupları "Kayzer.Net Aşk Sevgi Mizah Eğlence Grupları..." grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : KayzerNet@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: KayzerNet-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/KayzerNet adresinde bu
grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
0 Comments:
Yorum Gönder
<< Home