[Beyzade1498] ASKIN GUCU (MEVLANADAN HIKAYELER)
Uzun ama güzel bir hikaye...Tavsiye ederim...Hikayeyi okurken sunlari
göz önüne alarak okuyun :
Buradaki Padisah : Ruhu
Cariye : Nefsi
Cariyeyi tedavi edemeyen hekimler : Sahte Seyhleri
Cariyeyi tedavi eden hekim ise : Mürsid-i Kamili
Kuyumcu ise : Insandaki heva ve heves (bos ve lüzumsuz arzular)
gibi seyleri temsil ediyor..
Zamanin birinde bir padisah vardi. Padisah bir gün adamlariyla ava
giderken yolda güzel bir cariye görüp ona asik oldu.
Onu alip sarayina getirdi. Fakat bir müddet sonra o güzel cariye
hastalandi. Günden güne eriyip tükenmeye basladi. Memleketin en iyi
hekimleri cariyenin hastaligina bir çare bulamadilar. Padisah bunu
görünce çok üzüldü, günlerce çareler aradi, saga kostu, sola
gitti olmadi. Sonunda bir mescide gidip el açarak dua etti, secdeye
kapanarak agladi. Cariyenin iyilesmesi için yalvardi. Bu sirada uykuya
daldi. Rüyasinda bir pir gördü; pir ona :
- "Artik üzülme duan kabul oldu. Yarin sehrinize bir yabanci gelecek
o bizdendir. Onun yapacagi tedaviyle cariyen iyilesecek." dedi.
Sabah olup günes dogunca padisah pencereye kosup rüyasinda gördügü
piri beklemeye basladi. Uzaktan onun geldigini görünce kendisi
sarayin kapisina kosarak kapiyi açip piri içeriye aldi. Konusup
görüstükten sonra, padisah pire hastanin hastaligini anlatti. Daha
sonra onu hastanin yanina götürdüler...
Hekim önce hastanin yüzüne bakti sonra nabzini saydi. Hastaligin
belirtilerini sorup sebeplerini dinledi...
- "Diger hekimlerin tedavileri iyilestirmek yerine büsbütün
harap etmis hastayi." dedi. Sonra söyle devam etti.
- "Onlarin içerden haberleri yok, onun için de hepsinin akli
fikri isin dis yüzünde." dedi.
Hekim hastaligin ne oldugunu anlamisti, fakat bunu padisaha
söylemedi.
Hastanin halinden inlemesinden onun gönül hastasi oldugunu
hemencecik anlayiverdi. Çünkü hiçbir hastalik gönül derdi gibi
degildir.
Hekim durumu anlayinca : "Padisahim, dedi. Herkesi uzaklastir
kösede bucakta kimseler kalmasin ki ben hastayla bas basa kalip rahat
rahat çalisayim, hastanin hastaligini anlayip ona göre bir tedbir
düsüneyim."
Padisah emretti oda bosaltildi, hastayla hekimden baska kimse
kalmadi.
Hekim yaklasip hastanin basucuna geldi yumusak ve tatli bir sesle :
- "Memleketin neresi, nerelisin? Bana söyle , çünkü her
memleketin halkinin ilaci baska baskadir. Memleketinde yakin akrabandan
kimler var, kime yakinsin? diye sordu.
Hekim elini kizin nabzina koymustu. Hem soruyor hem de nabzini
kontrol ediyordu.
Kiz yavas yavas hekime bütün olanlari anlatiyor, basindan ne
geçtiyse söylüyordu.
Hekim kizin nabzini tutmustu ve :
- "Bu kiz kimin adini söylediginde eger heyecanlanir, nabzi
hizlanirsa demekki sevdigi, ugruna hasta olup yataklara düserek mum
gibi eridigi odur." diye düsünüyordu.
Kiz önce dogup büyüdügü memleketi ve oradaki dostlarini sayip
döktü. Fakat nabzinda bir degisiklik olmadi.
Hekim : "Dogdugun yerlerden ayrilinca hangi memlekete gittin?" diye
sordu.
Bunun üzerine kiz bir sehir ismi söyleyip geçti ama ne
yüzünün rengi ne de nabzinin atisi degisti. Daha sonra sirasiyla
götürüldügü yerleri, sehirleri , görüsüp tanistigi insanlari
birer birer sayip döktü. Lakin halinde bir degisiklik olmadi. Ta ki
hekim Semerkant sehrini soruncaya kadar...
Semerkant'in adi geçince kizin nabzi hizlandi, yüzü ve yanaklari
kizardi. Çünkü o Semerkant'ta bir kuyuncuya asikti ve ondan ayrilmis
olmanin izdirabiyla yanip tutusuyordu.
Bunu ögrenen hekim kuyumcunun Semerkant'in hangi semtinde ve hangi
mahallesinde oldugunu sorup ögrendi. Sonra kiza :
- "Ben senin hastaligini ve bu derdin çaresinin ne oldugunu çok
iyi anladim. Fakat sen bu bana anlattiklarini sakin baskasina söyleme,
hele hele padisaha hiç anlatma..." diyerek tembih etti.
Hastanin yanindan ayrilan hekim dogruca padisaha gelip durumu
anlatti : "Bu kizcagizin iyilesmesi için o kuyumcuyu getirmekten baska
çare yok." dedi.
Bunu duyan padisah hekimin nasihatini canu gönülden kabul etti.
Hiç zaman geçirmeden kuyumcuyu davet etmek üzere bir elçi
gönderdi... Elçi Semerkand'a varinca dogruca gidip kuyumcuyu buldu..
Padisahin gönderdigi hediyeleri takdim eti ve padisahin onu davet
ettigini, eger gelirse padisahin en yakin adamlarindan olacagini çok
büyük ihsanlara ve iltifatlara mazhar olacagini söyleyince, kuyumcu
zaman kaybetmeden yola koyulup padisahin sarayina en kisa zamanda
ulasti.
Saraya gelen kuyumcuyu hekim alip padisahin huzuruna götürdü.
Padisah kuyumcuya iltifatlar yagdirip ihsanlarda bulundu. Hazinesini
ona teslim etti :
Hekim bunun üzerine : "Ey padisah o cariyeyi bu kuyumcuya ver ki
hastaliktan tamamen kurtulup iyilessin." dedi...
Padisah o ay yüzlü güzeli kendi eliyle kuyumcuya verdi, alti ay
murat alip murat verdiler. Böylece kiz tamamen iyilesmis oldu.
Ondan sonra hekim kuyumcuya bir ilaç hazirladi. Ilaci içen
kuyumcu hastalanarak günden güne çirkinlesip erimeye basladi. Eski
güzelliginden eser kalmadi.
Kuyumcu böyle günden güne eriyip çirkinlesince kizin gönlü de
ondan sogudu, aski günden güne azaldi. Bir müddet sonra kuyumcu
öldü. Ölünce de kizin aski tamamen sona erdi. Böylece o güzeller
güzeli o asktan ve hastaliktan arinip tertemiz oldu...
Bu cihan bir dagdir, bizim yaptiklarimiz ise ses, seslerin aksi
yine dönüp bize gelir.
güçsüz aşk olmaz ki sevgim saygımla selamlıyorum yüreği aşk
için çarpanları...
__________________
Melekler Yüreğinizden öpsün.
0 Comments:
Yorum Gönder
<< Home