sg

Pazartesi, Aralık 19, 2005

[Beyzade1518] ölüm anı

Aşağıdaki yazı,Trabzon temsilcimiz Niyazi Yıldırım Bey tarafından
gönderilmiştir ve ölümden dönen birçok kişi tarafından yaşanmış hâdiselerin
değişik bir örneğini teşkil etmesi bakımından dikkat çekicidir. Yazısını,
kendisine teşekkür ederek yayınlıyoruz.

1989 yılında geçirdiğim bir trafik kazası sonucunda koma halinde hastaneye
kaldırılmıştım. Yanımda bulunan eşim vefat etmiş, beni kontrol eden doktor,
kan deryası içinde kalan vücudumda bir hayat emaresi göremediğinden, bana da
ölü raporu vermişti. O akşamki TRT haber bülteninde, kazada ölen kişilerin
arasında benim de ismim bulunuyordu.

Daha sonraları ölmediğim anlaşılmış ve üç gün devam eden koma halinden sonra
kendime gelmiştim. Fakat duyma ve düşünme duygularımın dışındaki bütün
fonksiyonlarımı kaybettiğimi hissediyordum. Ölmekten çok Cenâb-ı Hakk’a
hesap verememekten korkuyor ve boğazım sıkılmış gibi sık sık nefes
alıyordum.

Ruhumu teslim etmekte olduğumu zannederken, nereden geldiğini anlayamadığım
bir ses, benimle konuşmaya başladı. Ve ne için bu kadar korktuğumu sordu.
Sebebini söylediğimde, aynı ses:

-Korkacak hiçbir şey yok, dedi. Tamamen asılsız ve hurafe şeylere
inandırıldığın için böyle sıkıntı çekiyorsun. Allah ve âhiret günü diye bir
şey yok ki sıkıntısı olsun. Sana bunların boş şeyler olduğunu ispat
edeceğim. Eğer beni tasdik edersen, hiçbir sıkıntı ve endişen kalmadığını
göreceksin.

-Peki hemen anlat ve beni bu sıkıntıdan kurtar, dedim.

O ses:

Biliyorsun ki bitkiler ve hayvanlar ömürlerini tamamladığında toprak
olurlar. Sen o ağaçların veya hayvanların senin gibi endişe duyup
korktuklarını gördün mü? Elbette hayır. Çünkü yeniden dirilme veya hesaba
çekilme diye bir şey olmayacağı için, onların da bu tür şeylerden endişesi
yoktur. Sen de o boş şeyleri kafandan atarsan gör bak nasıl rahat
edeceksin!...

Bu sözleri işittikten sonra sıkıntım daha da arttı. “Acaba dediği gibi
inkâra sapsam rahatlar mıyım?” diye düşünüyor, fakat kalp ve ruh gibi
latifelerimin bu inkârı kabule yanaşmadıklarını hissediyordum.

Birden, daha evvel okuduğum veya dinlediğim imânî bahisler bir film şeridi
gibi gözümün önünden geçmeye başladı. O ses’e hitaben:

-Beni yalan ve cerbeze ile aldatmak istiyorsun, dedim. Ama ben, o dediğin
bitki ve hayvanlardan farklı olarak akıl sahibiyim ve bu yüzden
yaptıklarımdan mesûlüm. Sen beni onlarla nasıl bir tutabilirsin? Hem bir
iğne ustasız, bir resim ressamsız, bir köy muhtarsız olamazken, bu kusursuz
kâinatın bir sahibi ve yaratıcısı olmaz mı? Ve bütün kâinatla birlikte beni
de mükemmel şekilde yaratan Rabbim, beni hesaba çekmeyerek başıboş bırakır
mı?”

Evet Risale-i Nur sohbetlerinde dinlediğim ve okuduğum her şey, içinde
bulunduğum karanlık dünyamı aydınlatmaya başlamıştı. Biraz sonra o ses
tamamen susmuş ve bana cevap veremez hâle gelmişti. Daha sonra kendime
gelmiş ve arkadaşlarımın anlattıklarına göre dışarıdaki ezan sesini duyup
namaz kılmak istemişim.

Başımdan geçen bu hâdiseyi sizlere anlatmamın sebebi, iman hakikatlerine ne
kadar muhtaç olduğumuzu ifade etmek içindir. Çünkü son nefeste iman ile
kabre girmek ve onu cennet bahçelerinden bir bahçeye çevirerek inşaallah
ebedî saadeti kazanmak, tamamen bu hakikatlerin elde edilmesine bağlıdır.

Şeytanın, ölüm anındaki insanlara musallat olduğunu, onları inkâra saptırmak
için akıllarına vesvese verdiğini ve bu yüzden kuvvetli bir imana sahip
olunması gerektiğini bütün kardeşlerim biliyordur. Fakat ben bizzat
yaşadığım bu hadiseyi Zafer Dergisi kanalıyla bütün inananlara duyurmayı bir
vazife bildim. İnşaallah bir alâmet-i gurur olmamıştır.

_________________________________________________________________
Sadece sohbet ile yetinmeyin - eğlneceye de doymak için Messenger'i tercih
edin! http://messenger.msn.com/?mkt=tr&DI=3490&XAPID=2584

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home


Komik Videolar   islam  şarkı sözleri  yemek tarifleri  gelibolu  huzur   sağlık