sg

Cumartesi, Aralık 31, 2005

[Beyzade1690] Uzun zamandan beri camisinde müezzin yoktu.

Uzun zamandan beri camisinde müezzin yoktu. Bu yüzden kendi açar kendi kapardı camiyi. Cemaat de bundan üzülürdü. Bir gün imamın yanında bir müezzin görüldü. Vehbi Bey 'Gözünüz aydın hocam, nihayet tayin edilen müezzininiz de gelmiş!' dedi.

İmam efendi tebessüm ederek cevap verdi:

- Bu müezzin tayinle gelen değil, şefkat silahıyla teslim alınan müezzindir, dedi.

Vehbi Bey imamın şefkat silahını merak etmişti. Ne demekti şefkat silahı? "Hocam, lütfen açıklayın şu şefkat silahınızı, merak ettim doğrusu." dedi.

İmam efendi mecbur olmuştu şefkat silahının sırrını anlatmaya.

-Bir sabah dedi, namazdan sonra camiyi kapattım, evime gitmek üzere avludan çıkarken bir ses ansızın beni yerimde mıhladı: "-Hocaefendi kıpırdama, yoksa kurşunu yersin!" Baktım tanımadığım bir genç, tabancasını bana çevirmiş işaret ediyor, şu tarafa doğru yürü diye...

Gösterilen yöne doğru yürüyerek nihayet mezarlığa çıktım. Beni mezarlıkta vurmayı tasarlayan birinin arkamda oluğunu düşünerek iyice korktum. Geriden gelen komutla mezarlıkta bir hayli dolaştığımız halde bir yerde karar kılamayınca, arkama bakmadan seslendim:

"- Neden dolaştırıp duruyorsun beni.?"

-Ben cemaatinden falan adamın oğluyum, babamın mezarını arıyorum, demez mi?..

Hem şaşırdım, hem de biraz rahatladım. 'Babanın mezarı burası değil işte şurasıdır' diyerek aradığı mezarın başına geldim. Bu sefer, arkamdan yeni bir komut daha geldi: '-Bulunduğun yere çök, hemen bir Yasin oku!.' Şaşkınlığım daha da arttı. Bir Yasin okuyup babasının ruhuna bağışladıktan sonra göz ucuyla arkama baktığımda, beni tehdit eden gencin elindeki silahı üzerine pırıl pırıl gözyaşı döküldüğünü gördüm. Eliyle bana işaret ederek, "Sen vazifeni yaptın, gidebilirsin." dedi. "Hayır", dedim, "Seni böyle bırakıp da bir yere gitmem. Bu olayın sırrı nedir öğrenmeliyim." Ağlaması hıçkırıklara dönüştü, neden sonra sakinleşti, başladı durumunu anlatmaya:

"-Ben, dedi içki bağımlısı bir hayırsız evladım. Bu gece rüyamda yine babamı gördüm, bana sitem etti: Senden ayrılalı bunca zaman oldu, bir Yasin dahi hediye etmedin bana, diyerek beni yatağımda sallayarak uyandırdı. Ben de babamın sevdiği biri olarak seni düşündüm, babam için bir Yasin okutarak beklediği hediyeyi göndermek istedim. Sağ ol, sen vazifeni yaptın, şimdi beni kendi halime bırak, ben çamura düşmüşün biriyim. Çamurlu biriyle görünmemelisin!.

'-Hayır, dedim, sen çamura düşmüş biri değilsin, öyle olsa bile altın yere düşmekle değerinden bir şey kaybetmez, sadece çamurunu silip altınını meydana çıkarmak gerekir. Haydi gir koluma seni eve götüreyim.' dedim. Gelmek istemediyse de şefkatle kucaklayıp koluna girerek birlikte zorla da olsa eve getirdim. Israrla kendisini suçluyor, ilgi gösterilmeye layık olmayan biri olarak kabul ediyordu. Ben ise aksini savunuyor, "Öyle babadan kötü evlat meydana gelmez, her şeyin bir vakti var, senin vaktin de gelmiştir artık, dönüş zamanıdır." diyerek samimi bir dostluk kurduk. Bu dostluk öylesine gelişti ki, işte gördüğünüz gibi camide müezzinim olacak dereceye ulaştı. Yani, tayin edilen değil teslim alınan bir müezzin oldu. Daha doğrusu, önce o bizi şiddet silahıyla teslim alıp Yasin okuttu; arkasından biz de onu şefkat silahıyla teslim alıp müezzin yaptık, olayın sırrı budur!

Hocaefendi sözlerini şöyle bağlar: "Her Müslüman, gönlünde bir şefkat silahı saklamalı, olumsuzluklara karşı hep o şefkat silahını kullanmalıdır!.."

"SIRLI OLAYLAR" kitabından...

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home


Komik Videolar   islam  şarkı sözleri  yemek tarifleri  gelibolu  huzur   sağlık