sg

Cuma, Ocak 06, 2006

[Beyzade1775] FIRKA-I NACİYE


FIRKA-I NACİYE
İslâmî akideyi en net ve sağlam şekliyle kabul eden topluluk. Bu
deyim iki kelimeden meydana gelmiş bir isim tamlamasıdır. Terkibin
birinci ismi olan fırka kelimesi için bk. "Fırak-ı Dalle". Naciye
kelimesi Necat kelimesinden türetilmiş olup kurtuluş, kurtulmak,
refah ve saadete ermek, umduğuna kavuşmak manalarına gelir.

Şu halde, Fırka-ı Naciye, kurtuluşa eren, ahiretteki her türlü
azabtan beraet ederek, necatını, kurtuluşunu eline alan topluluk,
zümre demektir ki, bunun bir adı da Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaattir.
Diğer bir ifade ile Fırka-ı Naciye, Kur'an-ı Kerîm'in
hükümlerini kabul ve tasdik etmekle onlara uyan, Hz. Peygamberin ve
O'nun büyük Ashâbının yolunu aynen takip eden büyük topluluk,
Cemaat demektir.

Hz. Peygamber (s.a.s) Ebû Hureyre'den rivayet edilen bir hadislerinde:
".... Ümmetim yetmişüç fırkaya ayrılacak, kurtuluşa eren fırka
(Fırka-ı Naciye) dışında kalan yetmiş iki fırka Cehenneme
gidecektir", buyurmuşlardır. Ayrıca bu türden olan hadislerin
devamında sahabîlerin, Fırkaı Naciye'den sormaları üzerine Hz.
Peygamber, Fırka-ı Naciye'yi: "Benim yürüdüğüm yola ve bu yolda
beni takip eden ashabımın yoluna uyanlardır." diye tarif etmiştir.

İşte Yüce Allah'ın Resulü Sevgili Peygamberimizin ashabının
yoluna uyanlara "Sünnet ve topluluk mensubları" anlamında Ehl-i
Sünnet ve'l-Cemaat" denilmiştir. Bu anlamda Fırka-ı Naciye'yi de
Allah'ın Kitabına, yani Kur'an-ı Kerim'e ve Resulünün ve
ashabının diliyle nakledilmiş dosdoğru yoluna, Sünnetine uyan
Cumhûrun, yani müslümanların çok büyük bir topluluğunun
görüşlerini benimseyip kabul eden ve bunlarla amel eden büyük
topluluk olarak anlamak gerekir.

Gazalı, Fırka-ı Naciye'nin bu doğru yolunun, kurtuluşa götüren
yolunun esaslarını itikadı noktadan toplu bir şekilde şu üç
hükümde toplamaktadır: 1) Allah'a İman, 2) Nübüvvete İman -ki
meleklere ve kitaplara imanı da içine alır- 3) Ahirete İman
(İmam-ı Gazâlî, Faysalu't-Tefrika, Mısır 1325, s.15).

Zira Peygamberimiz bu esaslara inanan kimsenin müslüman olarak, bu
dinin nimetlerinden faydalanacağını ve mümin olacağını, birini
veya tamamını-yalanlayıp inkâr edenin de ne mümin ne de müslim
sayılacağına, onun kâfir olduğunu bildirmiştir. Kur'an-ı
Kerîm'in pek çok ayetinde bu doğru yola ve bu yolun Hz. Peygamberin
yolu olduğuna işaret edilmiştir: "Ey İnananlar, And olsun ki, sizin
için, Allah'a ve Ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok
anan kimseler için Allah'ın Resulü (Hz. Peygamber) en güzel
örnektir" (el-Ahzâb, 33/21).

"... Peygamber size ne verirse onu alın, sizi neden menederse ondan
geri durun; Allah'tan sakının, doğrusu Allah'ın cezalandırması
çetindir" (el-Haşr, 59/7).

"Ey Muhammed! Eğer sana cevab veremezlerse, onların sadece
heveslerine uyduklarını bil. Allah'tan bir yol gösterici olmadan
hevesine uyandan daha sapık kim vardır? Allah zalim milleti
şüphesiz ki doğru yola eriştirmez" (el-Kasas, 28/50).

"Ey Muhammed! de ki, Allah'ı seviyorsanız bana uyun, Allah da sizi
sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah affeder ve merhamet
eder" (Âl-i İmrân, 3/31).

İslâm Tarihi boyunca olduğu gibi, bu gün de akaid sahasında en
isabetli yolu takip ettiği kabul edilen ve müslümanların büyük
çoğunluğunu sinesinde toplayan Fırka-ı Naciye veya Ehl-i Sünnet,
mezhebler Tarihi âlimlerinin büyüklerinden olan Abdülkâhir
el-Bağdadî'ye (ö: 429/1037) göre şu sekiz sınıf, topluluktan
meydana gelmiştir:

1- Ehl-i Bid'atın hatalarına düşmeyen, Râfızîler, Hâricîler,
Cehmiyye, Neccâriyye ve diğer sapık fırkalar gibi düşünmeyen
Sıfatiyyenin yolunu takip eden Kelâm âlimleri,

2- Hem re'y, hem de hadis grubuna mensup fıkıh imamlarından ve
usulu'd-Dıne, Sıfatıyyenin Allah'a ve O'nun ezel; sıfatlarına
inanışı gibi inananlardan meydana gelen Fıkıh âlimleri,

3- Hz. Peygamberden gelen sağlam haberler ve sünnetlerin yollarıyla
ilgili bilgilere sahib olanlar ve bunlardan sahih ile zayıfını
ayırdedebilen muhaddisler,

4- Edebiyat, dilbilgisi ve söz dizimi ile ilgili pek çok şeyin
bilgisine sahip olan âlimler,

5- Kur'an okuma şekilleri ve Kur'an ayetlerini açıklama yolları ve
bunların sapık fırka mensublarının tevilleri dışında Ehl-i
sünnet mezhebine uygun tevilleri hakkında geniş bilgiye sahib
müfessirler ve Kıraat İmamları,

6- Sûfi zâhidler

7- Müslümanların sınırlarında kâfirlere karşı nöbet tutan,
müslümanların düşmanlarıyla savaşan müslüman, kahraman
mücâhidler,

8- Ehl-i Sünnet akıdesinin yayıldığı, onların
davranışlarının hâkim durumda bulunduğu beldelerin ve
memleketlerin ahalisinden, halk kitlelerinden müteşekkil topluluklar
(AbdulKâhir Bağdâdî, El-Fark Beyn'il-Fırak, s.289/292).

Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaatin üzerinde Birleştiği Esaslar:

Sünnet ve Cemaat Ehli'nin büyük çoğunluğu dinin rükünlerinden
belli esaslarda ittifak etmişlerdir. Dinin bu rükünlerinden her
birinin hakikatını bilmek buluğ çağına ulaşmış her akıllı
kimseye vacibtir. El-Bağdadî'ye göre her rüknün şubeleri vardır
ve onların şubelerinde, Ehl-i Sünnetin tek görüş halinde
üzerinde birleştikleri meseleler vardır:

1- Kâinat vehim ve hayalden ibaret olmayıp onun bir öz varlığı ve
hakikatı mevcuttur. İnsan bu kâinatı tanımaya, ayrıca bilgi
edinmeye muktedirdir.

2- Kâinat bütün ayrıntılarıyla yaratılmış bir şeydir. Onun
mutlaka bir tek olan yaratıcısı vardır.

3- Allahu Teâlâ'nın zatından ayrılmayan ezelî sıfatları
vardır.

4- O'nun isimleri, vasıfları, adaleti ve hikmeti zatının
gereğidir, bunları da bilmek gereklidir.

5- Yüce Allah'ın Resuleri ve Nebîleri vardır, onların mucizelerini
bilmek de zorunludur.

6- Yüce Allah'ın emir ve yasaklara dair hükümleri ile teklifin
(mükellef olmanın) bilgisini elde etmektir. Yani İslâm'ın üzerine
bina kılındı beş rüknü kabul ve tasdik etmektir ki, bunlar:
Allah'tan başka bir ilâhın bulunmadığına ve Hz. Muhammed'in
Allah'ın Peygamberi olduğuna şahitlik etmek, Namaz kılmak, Zekât
vermek, Ramazan orucu tutmak ve Kâbe'ye hacca gitmek

7- İnsanların fani olduğuna, öldükten sonra dirilecekleri Ahiret
âleminin varlığına ve bu âlemin müştemilatı denilen, haşr,
sual, hesab, mizân, Cennet, Cehennem gibi hususlara inanmak,

8- Ahirette Allah'ın müminler tarafından görüleceğini bilmek,

9- Kaderin hak olduğunu, fakat kulların işlerinde mecbur
olmadıklarını bilmek,

10- Kelâmullahın kadım olduğunu, fakat ses ve harflerden meydana
gelmediğini bilmek.

Görüldüğü gibi bütün bu ve benzeri olan itikâdı esaslar
Fırka-ı Nâciye'nin, yani Ehl-i sünnetin büyük çoğunluğunun
üzerinde ittifak edip birleştikleri noktalardır. Ayrıca bu
esasların herbiri Kur'an-ı Kerîm'in muhkem ayetlerine, Hz.
Peygamber'in sahih hadislerine dayanmaktadır.

Bu itibarla Fırka-Naciye Allah'ın emirlerini bilip onları yerine
getirdiği, yasaklarını anlayıp onlardan uzak durduğu ve Hz.
Peygamberin gösterdiği hak yolda ilerlemeye devam ettiği için bu
adı almış, yani kurtuluşa eren büyük topluluk olmuştur.
Fırka-ı Naciye'yi ilk devirdeki topluluklara göre Ehl-i Sünnet-i
Hasse denen Selefiyye, Ehl-i Sünnet-i Amme denilen Mâtûridîlerle
Eş'ârîler meydana getirmiştir. (Geniş bilgi için bk. Ahmed b.
Hanbel, Müsned, II, s.332; Ebû Dâvud, Sünen, II, s.259; İbn Mâce,
Sünen, II, s.479; Gazâlı, İhyâ', I, s.179; Şâtibî, Muvâfakat,
IV, 48-52; Teftâzânî, Şerhu'l-Makârıd, II, s.199; Abdulkâhir
Bağdâdî, el-Fark Beyne'l-Fırak, Mezhebler Arasındaki Farklar,
Tercüme: Doç. Dr. E. Ruhi Fığlalı s.289-335; Eş'ârî, Makalât,
277-284).

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home


Komik Videolar   islam  şarkı sözleri  yemek tarifleri  gelibolu  huzur   sağlık