sg

Cuma, Eylül 29, 2006

[Kayzer.Net] Fwd: AŞK ın çeşitleri olur mu demeyin...






AŞK

Dağlar Deldi Ferhat,
Aşk ta Bitti Heyhat!

Bu günler de "aşk"; olacak iş mi yani...
Hepimiz kendimize soralım; aşk bu günlerde gündemimizin kaçıncı sırasında?
Birinci... Üçüncü... Onuncu...

Karnımız açken, evimize ekmek götüremezken, aşk, gündemimizin kaçıncı sırasında olabilir?...
Bu aslında, "Aşk"ın anlamının unutulmasının doğal bir sonucu.

Dünya telaşı aldı başını gidiyor.
Tabiri caizse başımızı kaşıyacak vaktimiz yok.
Aşka ise hiç vakit yok...
Peki aşkı hatırlamanın zamanı gelmedi mi?

Aşk özün özü

Aşkı anlatmak hoş bir şey, ama bir o kadar da zor.
Tıpkı aşkı yaşamak gibi...

İçinde bir hoşluk vardır, ama bu hoşluk tanımsız bir şeydir, çünkü aynı anda yüreğin meşe odunu gibi için için yanmaktadır.
Çile her zaman beraberindedir.
Aşk insana rahat yüzü göstermez.
Fakat buna mukabil aşktan istesen de vazgeçilmez.
Aşık, çilesine razı olacak...
Yanmak mı, "eyvallah" diyecek peşin peşin.

Hatta aşkın odunda yanmayı öyle içselleştirecek, öyle içselleştirecek ki, artık onsuz yapamaz olacak...
Leyla'yı gördü mü, onu tanımayacak bile,o yine vurup başını çöllere düşecek,yolculuğu Leyla'dan Mevla'ya olacak elbet...

Ne gariptir ki, aşkı aşk yapan, hicran ve hasretlik sanki.
Vuslat zor, belki imkansız; hatta vuslat aşkı bitiriyor, bitirmese de köreltiyor belliki.
Kimbilir belki o yüzden Mecnun, Leyla'yı değil, çölleri tercih ediyor.

Aşka yakalanmak da,aşktan kurtulmak da,kişinin elinde değildir.
Atsan atılmaz, satsan satılmaz. Aşk,satın alınacak bir şey de değildir.
Ama aşksız da olmaz. Çünkü dünyamız, "aşk" üzerine yaratılmış...

"Aşk" mahlukatın taaa özünde var... "Ben bir gizli hazine idim; bilin-meyi sevdim, bilinmek için halkı yarattım" diyor Yaradan; kutsi bir hadiste.

Sufiler"Allah'ın bilinmeyi istemesi aşktır ve aşk özün özüdür diyorlar. İnsanın özünü tanımasından, kendini bilmesinden daha güzel ne olabilir?...

Öyleyse şimdi bir solukluk nefes alalım.
Derdi, kederi bir yana atalım ve kendimizi aşkın, yakıcı, ama ferahlatıcı, dertli, ama derdi aynı zamanda ilacı olan kollarına bırakalım.

Ruhu saran sarmaşık

İşe, aşkı tanımlamaktan başlamak en doğrusu. (Sanki çok kolay-mış gibi. İnsan yaratıldı yaratılalı aşkı tanımaya ve tanımlamaya çalışıyor.)

Filozoflar, düşünürler, edebiyatçılar, aşıklar hep bu kavramın tanımının peşindeler.

Kelime anlamına baktığımızda ilginç bir gerçek çıkıyor karşımıza;

"Sarmaşık. "Kaçımız aşkın "sarmaşık"
olduğunu biliyoruz? Doğrusunu isterseniz ben de bilmiyordum.

"Işk", yani "Aşk", "Sarmaşık" anlamı ile ne de güzel özetliyor kendini.

Nasıl bulunduğu yeri sararsa sarmaşık, nasıl kendinden başka bir şeyin yaşamasına, görülmesine izin vermezse, işte aşk da ruhu öyle sarıyor.

Bu öyle bir sarış ki, aşk, nefsi kaplıyor ve kibir, tevazuya; kin, merhamete; gazap, sessizliğe;açgözlülük,tamah vericiliğe, şehvet ise yalnız maneviyata yöneliyor...

"Ben ol da bil"

"Aşk nedir?" diyene,
"Ben ol da bil" diye cevap vermiş Mevlana.

Yani aşk, ancak yaşanılarak anlaşılabilen bir mefhum.

Aşk belki aşkınlıktır tek kelimeyle, ama asla taşkınlık değil.

Aşk öyle ağır, öyle ağır kurşundan bir yüktür ki, dağlara yüklesen dağlar kaldıramaz. Aşkı taşımak kolay değildir vesselam...

Her babayiğit kaldıramaz bu yükü.
Hele hercai, hele ayran gönüllülerin kaldıracağı bir yük hiç değildir.
Çünkü manken aşklarından söz etmiyoruz; öyle esvap gibi gün aşırı değiştirilen...

Sanıldığının aksine cinsellik değildir aşk.
Zorlu bir maceradır; sarp kayalar, derin uçurumlar, acı, gözyaşı demektir bir bakıma.
Çünkü aşıklar, ateşe koşan pervanelerdir.
Çünkü, aşıkların ülkesi çöllerdir.
Çünkü,ikiyi bir kılar aşk.
Çünkü aşk...

Acıyı göze alamayan girişmesin bu işe.
Çünkü acı çekmeden, aşkın ne olduğu anlaşılamaz.
Aşkın tekamül etmesi çekilen acıya bağlı.
Aşk bir "dava".Tanığı "acı" olan bir dava.
Tanığınız yoksa kaybeder-siniz.

Acı ve sevinci barıştıran tek bağ ise yine aşktır.
"Ham iken pişiren" de aşktır.
Aşığa acı çektiren ise ayrılık. Yani sevgiliden, yardan ayrılık...
İkbal, "Akıl ve din metaını başkalarına bağışla, lakin aşk ızdırabı eline geçerse, onu iyi sakla" der.
Peki hem acı çekip, hem de nasıl mutlu olunur?

Aşkın çocuklarıyız aslında.
Yine, "Biz aşkın çocuğuyuz, aşk bizim annemizdir" diyen Mevlana, bakın aşk acısı hakkında neler söylüyor:

"Allah'ın aşkı beni acılarla viran etmiş, yakmış yıkmış ne çıkar, nice sultan sarayı harabeleri altında, padişah hazineleri gömülü değil midir?"

Aşk acısı, nefis acıları gibi değil sizin anlayacağınız. Bu acı öyle ki, insanı olgunlaştırıyor, sabır gücünü arttırıyor, şükretmeyi ve tamah etmeyi sağlıyor. En önemlisi de gönlü genişletiyor. Öyle genişliyor ki gönül, aşkın gücü acıyı yeniyor.

Aşk ile ruhu temizlemek

Aşk eğitimi ile nefsini terbiye eden insan, aşırılıklarını yok ediyor.
Adamın bir çırağı varmış. Çırak, daima şikayet edermiş.
Adam gibi olan adam, bir avuç tuzu, bir bardak suya atıp çocuğa içirmiş.

Çocuk büyük bir hiddetle ağzındaki suyu püskürtmüş.

Bu sefer usta, aynı miktar tuzu tatlı suyu olan bir göle boşaltmış.

Çocuk buradan bir bardak su içince ferahlamış.

Adam demiş ki,

"gördün mü yavrum; iş acı ve dünya sıkıntılarında değil. Belayı bela bilen dar bir gönüle sahip olacağına, aşkın ile ruhunu öyle bir genişlet ki acı ve sıkıntılar, içinde yok olup, mutluluklar zuhur etsin."

Akıl, aşk mektebinde sınıfta kalır

Olur mu böyle şey canım? Aşk insanı nasıl eğitir?

Bu akıl almaz bir şey dediniz sanırım. Haklısınız, aşk işin içine girdi mi, akıl, aciz kalıyor.Bu mevzuda temsili bir hikaye anlatılır;

"Akıl" adlı ihtiyar, "Fikir" adlı çocuğunu, "Aşk" denilen bir mektebe yazdırır.

Çocuk orada bir harf bile öğrenemez. Fakat bu mektebe birgün fikir olarak değil, gönül olarak gitme lüzumunu hissedince, kitap çantasını elinden atar. Artık aşkın yolunu bulmuştur.

"Akıl ve zeka taslamak İblis'ten, aşk ise Adem'den" der Mevlana.

Yanlış anlamayın, akıl bir kenara itilmiş veya önemini yitirmiş değil burada.

Anlatılmak istenen; din için akıl ne denli önemliyse, aşkın da en az onun kadar, hatta ondan daha fazla önemli olması.

Nasıl mı? Çünkü aşk imana,ibadete tat verendir.
Akıl,kapının eşiğine kadar getirir,ama içeri koymaz.

Eşikten içeriye aşkla girilir der sufiler;

aşk potasında erimeyen, nefisten gelen iyiliğin iyilik, ibadetin ibadet, imanın iman olmadığını, hatta aklın bile akıl olmadığını anlatırlar.
Dahası aşkın, bir üst akıl, merkezi kalp olan bir akıl olduğuna inanırlar.

"Aşıklar ölmez"

Aşk, mevzu bahis olduğunda,dil ne kadar da kifayetsiz kalıyor,kalem yazmaz oluyor...Söylenebilecek en güzel şeyleri yine de aşıklar söylüyor.

Mesela Yunus Emre.

"Ölen hayvan imiş, aşıklar ölmez" diyerek, aşkın insanı nasıl diri tuttuğunu, aşka sarılan ruhun nasıl ölümsüz olduğunu anlatıyor.

İsterseniz tekrar Mevlana'ya kulak verelim ve aşkın gücünü anlayalım,

"Aşk, denizi bir çömlek gibi kaynatır; aşk, dağı kum gibi ezer, dağıtır; gökyüzünü çatlatır, yüzlerce yarık açar; aşk sebepsiz yere yeryüzünü bitirir."

"Candan, cihandan geçer aşık"

Aşk Kur'an'da,"Muhabbet (sevgi)" ve"Vud (şiddetli sevgi)" kelimelerinde buluyor kendini. İman edip salih amel işleyenler nasıl seviyorlarsa yaratıcılarını, yaradan da onları seviyor.

Ya Allah'ı dost edinen Allah dostları; İşte gerçek aşıklar onlardır.

Bakın Şeyh Sadî-i Şirazî, Bostan'ında ne de güzel tarif ediyor aşıkları:

"Nereye baksa sevgiliyi görür aşık.
Gözünü kapatsa gönlüne sızar.
Gerçek aşık, sevgilinin aşkıyla candan, dostun yakınlığıyla cihandan geçer.

Yalnız Allah'ı bilir, O'nu anar. O'nu anmak için insanlardan kendisini kaybeder. Onu, sakinin güzelliği büyülemiştir. Şaraba ihtiyacı yoktur onların, şarapsız sarhoşturlar, şaraptan vazgeçmişlerdir.

Gerçek aşığın derdine hiçbir şey derman olamaz.
Kimse onun derdinin gerçeğini bilemez.
Ezel bezmindeki seslenişi hâlâ kulaklarında çınlar gerçek aşıkların.
Onlar hâlâ 'evet' diye coşmaktadır..."

"Allah güzeldir ve güzeli sever"

"Güzeli sevmek sevaptır" derler eskiler.
"Allah güzeldir ve güzeli sever" buyuruyor Habibullah da.

Nasıl güzel olmasın?
Herşey O'nun nurundan bir parça taşımıyor mu?
Ama bu nuru görebilmek için aşkla bakabilmek lazım yeryüzüne.

Ancak o zaman rüzgarda sallanan yapraklar, köpük köpük dalgalanan denizler, güller, sümbüller güzel olur.

Ve tabi ki insanlar; aşkla birbirine bakan gözler ancak birbirini severler; "Yaratılanı yaratandan ötürü" severler.

Sevgiliye gönül vermek

Yüce Allah Rum suresi 21. ayette buyuruyor ki:

"O'nun ayetlerinden biri de, onlara gönül veresiniz diye, sizin için, kendinizden zevceler yaratması ve aranızda bir sevgi ve esirgeme yapmasıdır.Şüphesiz bunda, düşünecek bir kavim için ibretler vardır"

Bir kez daha okuyun lütfen bu ayeti ve kalbinizle düşünün.

Kalplerdeki sevgiyi yaratan Allah, bu sevgiyi varlığının delillerinden biri sayıyor bu ayetle.
Bundan sonra aşkın önemini anlatacak söz bulabiliyorsanız siz söyleyin...

Mecazi aşktan ilahi aşka

"Aşk öyle yüce bir duygu ki, yalnız Allah'a duyulabilir" diyenlere de güzel bir cevap bu ayet. Tasavvuf ehli bilir ki, ilahi aşka ulaşmanın yolu, mecazi aşktan geçer.

Tasavvuf tarihinde anlatılır: Mutasavvuf sorar yeni gelen öğrencisine;

"Hiç, bir kadına aşık oldun mu?"

Peki bu sorudaki hikmet ne? Hoca,
öğrencisinin sevme yeteneğine sahip olup olmadığını öğrenmek istemektedir.

Çünkü, aşk da bir yaratılış ve nasip işidir.Mecazi aşkı biliyorsa,sevme yeteneği var demektir.

Mecazi aşktan İlahi aşka sıçrayarak,
daha çabuk derviş olabilir.

Tıpkı Leyla ileMecnun'da olduğu gibi.Leyla 'nın aşkıyla çöllere düşen Mecnun.

Peki bu hikayenin sonu ne? Sonu pek anlatılmıyor nedense! "

Leyla aşkından,Mevla aşkını bulan Mecnun'un sonunu.
Gerçek aşkı bulan Mecnun'un sonunu kimse anlatmış mıydı bugüne kadar size!...

Güzeller güzeli Yusuf
Ferhat ile Şirin,
Kerem ile Aslı,
Romeo ve Juliet... Mecazi aşkın edebiyattaki güzel anlatımları.

Bu hikayelerden güzel, bunlardan daha önemli bir aşk hikayesi daha var;Yusuf ile Zuleyha...

Görenlerin, güzelliğinden büyülendiği;güzeller güzeli Yusuf...

Öyleki kadınlar, onu gördüklerinde ellerini kesmişler, ama farkına bile varmamışlardı. Kur'an-ı Kerim, Yusuf'un imtihanlarla dolu hikayesini anlatıyor bize.

Kıssaların en güzeli diyor ona.
Kuyunun dibinden bir devletin başına...
Yusuf'un en zor imtihanlarından
biri de iffetini koruyabilmesi, Züleyha'nın aşkına hayır diyebilmesiydi. Bugünün Yusuf'ları,Züleyha'lara hayır diyebiliyor mu? Ne dersiniz?...

Hüsn Aşk'tan, Aşk Hüsn'den

Şeyh Galip, "Hüsn-ü Aşk" eserinde anlatır:

Aşk, Hüsn'e (Güzellik) tutulmuştur.
Onu, kendisinden ayrı bir varlık zannettiği için Ben-î Muhabbet kabilesinin ulularından ister.

Aşk'a, şayet Kalp ülkesindeki kimyayı getiremezse, Hüsn'e kavuşamayacağını söylerler. Bunun üzerine Aşk, lalası Gayret'i yanına alıp yollara düşer.

Yolculuk sırasında çok büyük engellerle ve tehlikelerle karşılaşırlarsa da, hepsinden Suhan'ın da yardımıyla kurtulmayı başarır, üzerinde mumdan gemilerin yüzdüğü ateş denizini aştıktan sonra, Çin ülkesine varırlar.

Aşk,burasını sevgilisiyle gezindiği bahçeye benzetir.Bir süre sonra karşısına "Hoşrüba" adlı güzel bir kız çıkar ki, Hüsn'e benzemektedir.

Nefsi temsil eden Hoşrüba, ertesi gün, Aşk'ı her tarafı resimlerle dolu Zatu's-suver kalesine götürür.

Aşk'ın, resimlerine bakarak ah ettiği bu kale dünyayı temsil etmektedir.
Aşk sonunda kaleden, yani suretlerden, hayallerden kurtulmayı başararak hakikat sabahına erişir. ...

Ve bir bakar ki başladığı yerdedir:

Aşk Hüsn'den, Hüsn Aşk'tan başkası değildir.

Günümüzde aşkın anlamını yitirdiği gibi, güzellik de gerçek anlamından yoksun.Güzelliği sadece dış güzellik olarak anlıyor günümüz insanı. Aşkı da sadece cinsellik.

Halbuki aşk, dış görünüşü aşarak içe ulaşmayı gerektiriyor.
Aşık olduğunu sanan asrın insanı, aşktan öyle uzak ki...
Her şeyin metalaştığı günümüzde aşk, anlamsız kalıyor çünkü.
Aşkın gücü parayla ölçüldü mü, aşk, "aşk" olmaktan çıkıyor.

Her şeyi para çerçevesinden görenler için aşk büyük bir pazar.
Çünkü aşk ticaretleştirildi.
Çünkü artık aşk, nefsani kalıplara sıkıştırılarak yapılıyor.
İnsanoğlu gerçek aşktan her geçen gün bir adım daha uzaklaştırılıyor.

Aşk bu hale mi gelecekti?

Halbuki dünyamız aşk üzere yaratılmamış mıydı? Allah,

"Sen olmasaydın, ben alemleri yaratmazdım" diye sesleniyor Habibine. Enbiya Suresi'nin 107. ayetinde,

"Ben seni alemlere rahmet olarak yarattım" diyor Allah.

Rahmet ise aşkın kardeşi.

Velhasıl, uzun sözün kısası, "Aşk" deyince kalem elden düşüyor.

Aşk ancak, ateş gibi olan rengine boyanmakla, yanmakla, yaşamakla biliniyor.

Aşk da nasip işi.
Her insanda ilahi aşkı duymaya, hele anlamaya istidat yok.
Bizler de nasipliler kervanına katılanlardan oluruz inşallah.

ZEYNEP ÖYMEZ


 


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız: Google Grupları "Kayzer.Net Aşk Sevgi Mizah Eğlence Grupları..." grubu.
 Bu gruba posta göndermek için , mail atın : KayzerNet@googlegroups.com
 Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: KayzerNet-unsubscribe@googlegroups.com
 Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/KayzerNet adresinde bu
grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home


Komik Videolar   islam  şarkı sözleri  yemek tarifleri  gelibolu  huzur   sağlık