"Bizim topraklarımızda Yahudi olmayan hiç kimse masum değil. Hiç kimse. Ve biz onlarla savaş halindeyiz. Kadınlar ve çocuklar dâhil."[1]
Bu sözler 250 bin kadar Yahudi'yi yönlendiren [2] Yeşa Konseyi Hahamlar Komitesi Başkanı Kiryat Arba Hahamı Rav Dov Lior'un 1985'te söylediği sözlerdi.
25 Şubat 1994'de, Baruch Goldstein adlı Amerikalı bir Yahudi göçmen elinde bir makineli tüfek olduğu halde el-Halil'deki (Hebron) İbrahim Camisine saldırmış ve namaz kılmakta olan en az 29 Filistinliyi öldürmüş; birçoğunu da yaralamıştı.
İçinde, Guş Emunim olarak bilinen Talmudik mesihçi yerleşimci hareketinin de yer aldığı İsrail sağının ana gövdesi Goldstein'a sahip çıkmış ve Goldstein'ı Torah ve Talmud'un ışığının rehberliğinde hareket ederek doğru olanı yaptığını ileri sürmüştü.[3]
Yeşa Konseyi Hahamlar Komitesi Başkanı Rav Dov Lior ise Goldstein'ı "aziz" ilan etti. Goldstein, Kiryat Arba'da gömüldü ve daha sonra mezarı dünyanın dört bir yanından gelen Yahudiler için bir anıt haline geldi.[4]
***
"Yesha", İbranice'de "Cuda", "Samarra" ve "Gazze"nin baş harflerinden oluşan bir kelime. ( Yehuda, Shomron, Aza). 1970'lerin sonunda 6 gün savaşlarından sonra kurulan Yeşa Konseyi Yahudileri İsrail topraklarına yerleştiren "Gush Emunim" organizasyonunun varisi olarak kuruldu.[5]
Başkanlığını Bentzi Lieberman'ın yaptığı Konsey, Doğu İsrail ve Gazze şeridindeki bütün İsrail şehirlerini, kasabalarını ve köylerini temsil ediyor. Konsey'in genel kurulu 25 belediye başkanı ve 10 toplum liderinden oluşuyor. Yine İsrail'de yayınlanan Yediot Ahranot gazetesi, Yeşa Konseyinin öncelikli amacının her zaman için Filistin topraklarındaki Yahudi varlığını çoğaltmak ve güçlendirmek olduğunu ifade ediyor.[6]
Yeşa Konseyi, "Yesha"da yaşayan İsrailli yerleşimcilerin bir yerel devleti olarak da biliniyor. Konseyin yetkileri konusunda şu açıklamalar yapılıyor: Güvenliği sağlamak; yolları, elektrik düzenini ve su sağlama gibi altyapısal gelişimleri idare etmek; iç işlerde çeşitli görevler almak ve yerleşim sürecini desteklemek için uluslararası alanda lobi faaliyetlerini yürütmek.
Konsey, belediye ve güvenlik işlerinin yanı sıra yerleşimcilerin politik temsili alanında da hizmet etmekte ve bundan ötürü bir lobi hizmeti yapmaktadır. Konsey, Knesset'de ve devlette çıkarlarını görüşmekte; ihtiyaç duyulduğunda halkla ilişkiler kampanyaları ve eylemler düzenlemektedir.
Konsey 2005'te, kitlesel protestolarla "yerleşimcileri düşmandan uzaklaşma" planına karşı bir kampanya yürütülmesini sağladı: 130 bin kişilik bir "insan zinciri" oluşturuldu. Mart'ta 50.000 kişilik Kfar Maimon eylemi gerçekleştirildi; Kotel'de eylem için 70.000 kişi bir araya geldi, Telaviv'de ise 200.000 kişi aynı kampanya için bir araya geldi.[7]
Arutz 7 Radyosu'na açıklamalar yapan Yeşa Konseyi Hahamlar Komitesi Başkanı Haham Lior, Yahudi yerleşimlerin parçalanmasına yönelik bir askeri emrin, dine karşı bir emir olacağını belirterek, ordu tüzüğüne göre de bir askerin, dinine karşı verilen emirlere itaat etmesinin zorunlu olmadığını söylemişti.[8]
***
13 Temmuz 2006'da yine Lübnan ile İsrail arasında başlayan savaşta da Yeşa Hahamlar Konseyi'nin "ilginç sayılan" bir fetvası yayımlandı. Fetvada "Tevrat, savaş sırasında kadınların ve çocukların öldürülmesini caiz görmektedir, Gazze'de ve Lübnan'da kadınlara ve çocuklara acıyanlar, İsrail'deki kadınlara ve çocuklara vahşi bir gözle bakıyor demektir" ifadelerine yer veriliyordu. Hahamlar Şûrası, 'Tevrat'ın savaş sırasında kadınların ve çocukların öldürülebileceği"ni öne sürerek İsrail ordusundan Filistin ve Lübnan'da sivillere yönelik saldırılarını artırmasını istiyordu.[9]
Peki, gerçekten Tevrat'ta kadın ve çocukların öldürülmesini caiz gören ayetler var mıydı? Yeşa Hahamlar Konseyi, "uyduruyor muydu?" yoksa Zaman gazetesi yazarı Ali Bulaç'a açıklama gönderen Türkiye Hahambaşısı Rav İsak Haleva'nın şu açıklamaları mı gerçeği ifade ediyordu:
"Tevrat'ta; "...Düşmanlarınızın karılarını ve çocuklarını öldürebilirsiniz." şeklinde açık bir ifadenin bulunmadığını kaydetmek isteriz. Eskiden beri birtakım zorlama ve iyi niyetten yoksun yorumlarla bu anlama getirilme gayretleri gösterilen, Tesniye 20:10'daki ifadenin dikkatle okunması, İlahi buyruğun barışa razı olmayan ve tek tanrılı dine bağlı bulunmayan kavimlerin erkeklerini kapsadığını ve kadınlarıyla çocuklarını masun tuttuğunu tespite yeterli olacaktır."[10]
Tartışmanın başvuru kaynağı olarak Tevrat'a göz attığımızda, özellikle Tesniye 20:10'daki ayetleri devamıyla birlikte "dikkatle" okuduğumuzda Tevrat ayetlerinin pek de Türkiye Hahambaşısı Rav İsak Haleva desteklediğini göremiyor; öte yandan birtakım Tevrat ayetlerinin de Yeşa Hahamlar Konseyi'ni doğruladığını görüyorduk:
"Bir kente saldırmadan önce , kent halkına barış önerin. Barış önerinizi benimser, kapılarını size açarlarsa, kentte yaşayanların tümü sizin için angaryasına çalışacak, size hizmet edecekler. Ama barış önerinizi geri çevirir, sizinle savaşmak isterlerse, kenti kuşatın. Tanrınız RAB kenti elinize teslim edince, orada yaşayan bütün erkekleri kılıçtan geçirin. Kadınları, çocukları, hayvanları ve kentteki her şeyi yağmalayabilirsiniz. Tanrınız RAB'bin size verdiği düşman malını kullanabilirsiniz. Yakınınızdaki uluslara ait olmayan sizden çok uzak kentlerin tümüne böyle davranacaksınız."[11]
Tesniye'deki ayetlere bakıldığında Hahambaşı'nın "barışa razı olmayan ve tek tanrılı dine bağlı bulunmayan kavimler" ifadesi biraz garip kaçıyordu. Zira ayetlerde mutlak suretle "Bir kente saldırmadan önce" deniyor; burada saldırgan tarafın hangi taraf olduğu ortaya konuyor; ayrıca karşı tarafa bir din sınırlaması getirilmiyor; şehre sıfat olarak bir tek "saldırılan" olma niteliği göz önünde bulunduruluyordu! Nitekim yakında bulunmayan tüm ulusların, "din" ayrımı yapılmaksızın aynı muameleye maruz kalacağı ifade ediliyordu!
Tesniye'deki ayetlerin "kadın ve çocuklar" için kullandığı "yağmalama" ifadesi belki "kadın ve çocuklar"ın öldürmelerini gerektirmemekteydi ama "yağmalanan" kimselerinin "kılıçtan geçirilme"nin dışında nelerden "masun" olduğu muğlak bir konuydu! Hem tartışma konusu Tevrat'ın tümü olunca Tevrat'ın "kadın ve çocuklarla" ilgili olarak başka ayetlerine müracaat etmemiz de mümkündü. Nitekim Tevrat'taki bir başka ayet "kadın ve çocukların" bir başka zeminde öldürülmesini emretmekteydi:
"Şimdi git, Amalekliler'e saldır. Onlara ait her şeyi tamamen yok et, hiçbir şeyi esirgeme. Erkek, kadın, çoluk çocuk, öküz, koyun, deve, eşek hepsini öldür."[12]
Türkiye Hahambaşısı Rav İsak Haleva, bu ayetleri bilmiyor muydu, yoksa kamuoyunu yanıltıcı bir mesaj mı veriyordu, bilemiyoruz! Öyle ya farklı bir yoruma giderek bu ayetleri lafzî anlamları dışında değerlendirmek; herhangi bir farklı yorumu benimsemek bu ayetlerin Tevrat'taki varlığının nefyedilmesini gerektirmemektedir.
İsak Haleva'nın "Bugünlerde İsrail'de bazı hahamların '...Düşmanlarınızın karılarını ve çocuklarını öldürmek caizdir." şeklinde bir fetva verdiklerine ilişkin haberin doğru olabileceğine ihtimal dahi vermek istemediğimizi burada açıkça ifade etmeyi yararlı görüyoruz'[13] şeklindeki ifadesi de kuşku vericiydi. Kudüs'te eğitim gören İsak Haleva, İsrail'in Gazze çekilmesi sırasında İsrail halkını ayağa kaldıran Yeşa Konseyi'nin arka planından gerçekten de hiç haberdar değil miydi?!
***
Yeşa Hahamlar Şurası'nın fetvasına dair habere kimi köşe yazarları kuşkuyla yaklaşırken[14] kimi köşe yazarları bu haberi doğrulamakla birlikte fetvanın içeriğinin başka Yahudi din bilginleri tarafından örneğin Brandeis Üniversitesi'nden Prof. Reuven Kimelman ve M.S. 100 yıllarında yaşayan Yuşa bin Hananya tarafından tarihselci bir yoruma gidilerek benimsenmediğini ifade ediyordu.[15]
Birçok medya kuruluşunda yayınlanan fetvanın Ali Bulaç tarafından kuşkuyla karşılanmasını Yeşa Konseyinin arka planına dair sunduğumuz verilerin Ali Bulaç tarafından bilinmemesine yorabiliriz. Zira konseyin bu fetvası, önceki fetva, tavır ve duruşlarına aykırı bir çizgide değildi.
Ancak Kerim Balcı'nın konu hakkına yayınladığı yazının insanda bıraktığı etki gerçekten ilginçti. Aslında makaleyi bir özet olarak ele almak gerektiğinde, okurun aklında kalacak imajın yaratıcısı olan şu paragrafın alıntılanması gerekecekti:
"Dünya basınının Yahudiliğin tamamını temsil eden bir grup zannettiği Yeşa Hahamlar Konseyi, aslında Filistin topraklarında yerleşim birimleri kurmayı ibadet sayan dindar Siyonist hahamlardan oluşuyor ve aynı konseyin hiç değilse bazı üyelerinin Yitzhak Rabin'in öldürülmesine yol açan fetvayı destekledikleri biliniyor. Aksiyon'a Yahudiliğin adil savaş doktrinini ve Yeşa Konseyi'nin atıfta bulunduğu ayetler hakkındaki görüşlerini açıklayan hahamların tamamı söz konusu ayetlerin tarihsel ayetler olduklarını, bir tek defaya mahsus olmak üzere ve artık yeryüzünde kalmayan bir dizi milletle alakalı nazil olmuş ayetler olduklarını kaydetti."[16]
Bu paragrafın okurda bırakacağı izlenim elbette ki Yeşa Konseyi'nin marjinal bir grup olduğu, en azından Yahudileri temsil etmediğiydi. Bu konsey dışında hangi hahama sorarsanız sorun, bu ayetlerin tarihi ayetler olduğuna inanıyorlardı?! Yoksa Balcı sadece bu fetvanın tarihsel olduğuna inanan hahamları araştırmış, sayıları pek fazla olmadığından M.S. 100 yıllarında yaşayan Yuşa bin Hananya'ya kadar gitme ihtiyacını mı hissetmişti?!
Nitekim Yahudi Hahamların sivilleri kapsayan fetvalarını biraz araştırdığımızda karşımıza çıkan tablo pek de Kerim Balcı'yı doğrular nitelikte değildi:
2005 yılında İsrailli Eski Hahambaşı Mordehay Eliyahu "İsrail'e karşı savaşa katılmasa da tüm Filistinlilerin öldürülmesi vaciptir. Bu Rabbin, Yahudilerin yerine getirmesini istediği bir farzdır." buyurmuştu.[17]
Yine İsrailli yazar ve insan hakları savunucusu Israel Shahak'ın "Yahudi Tarihi, Yahudi Dini" adlı eserinde şu bilgilere yer verilmekteydi: "…Savaş zamanı Yahudi olmayan tüm insanların öldürülmeleri gereken düşman safına bağlı olduğu mantıksal çıkarımında bulunmuşlardır. Nitekim 1973 yılından beri bu doktrin dindar İsrail askerlerinin öncülüğünde açıkça savunulmaktadır. Bu türden resmi teşviklerden biri, İsrail Ordusu Merkez Komutanlığı tarafından yayınlanan kitapta açıkça yer almaktadır. Söz konusu kitapta komutanlık baş vaizi şunları yazıyor:
Askeri birliklerimiz, bir savaş, sıcak bir takip ya da baskın sırasında sivillere rastladığında, eğer bu sivillerin bizim birliklerimize zarar verip veremeyeceği konusunda netlik yoksa Halacha'ya göre onlar öldürülebilir, hatta öldürülmelidir… Hangi koşul altında olursa olsun bir Arap'a güvenilmemeli, velev ki o kişi sivilleştiği izlenimi vermiş olsa dahi. Bir savaş sırasında birliklerimiz düşmana saldırdığında onlara Halacha tarafından kendi halindeki sivilleri dahi öldürme izni ve hatta emri verilmiştir."[18]
Yine Safd şehri Başhahamı İli Ammar sınır bölgesini beraber dolaştıkları General Dan Halutz'a önde gelen birçok Hahamın ve kendisinin de imza attığı fetvayı uzatmıştı. Fetvada şu ifadeler yer alıyordu:
"İsrail ordusunun, Lübnanlı sivil yerleşim birimlerini bombalaması ve savaşçı olmayan kimselerin ölümüne sebep olması –İsrail ordusunun düzenlediği operasyonlar savaş ortamında bunu gerektiriyorsa- caizdir."[19]
Görünüşe göre Yeşa Konseyi, hem tek başına değil; hem de dürüst davranarak Tevrat'ta bulunan ayetleri iddiasına kanıt olarak getiriyor. Bugün Müslümanlar arasında Kur'an-ı Kerim'deki bazı ayetleri tarihsel yorumlarla değerlendiren modernist ilahiyatçılar nasıl halk nezdinde kabul görmüyorlarsa, söz konusu Tevrat ayetlerini tarihselci bir anlayışla yorumlayanlar da halk nezdinde pek kabul görmüyorlar gibi! Öyle ya; yüz binlerce İsrailliyi istediği zaman sokaklara döken, Ariel Şaron'a bile dilediğinde kafa tutan Yeşa Konseyi'nin marjinal olduğuna inanmak biraz güç!
(*) Tevil kelimesi, bir şeyin başlangıcına döndürülmesini ifade eder. Aynı kelime halk arasında "sözü kıvırma" anlamında da kullanılmaktadır.
[1] - Faruk ÇALIŞKAN, "Halil'in Caddeleri Karanlık", Radikal Gazetesi, 21.06.1998