sg

Pazartesi, Kasım 27, 2006

[Kayzer.Net] (DİKKAT ÖNEMLİ) APRANAX adlı ilaçla ilgili..





Vatandaşın biri, hafta sonu arkadaşının evine gidiyor. Çok başı ağrıdığından, arkadaşı ona bir Apranax veriyor. Vatandaş yutmadan önce ilacı ağzında çiğniyor, bir kaç dk. sonra şuurunu kaybediyor. Çevresindekileri tanımamaya başlıyor. Apar topar hastaneye kaldırıyorlar ve orada anlaşılıyor ki sebep beyin kanaması. Nedeni ise, doktorların açıklamalarına göre ağrı kesicilerin özellikle Apranax ve türevlerinin çiğnenmesi ya da ağızda bekletilmesi apranax, aprol, aprowell, naprosyn, napradol, kapnax, apraljin, aleve, synax, oprax (kısaca etken maddesi naproksen sodyum olanlar) çiğnenince etken madde beyne çok hızlı nüfuz ediyor ve ölümcül Sonuçlara yol açabiliyormuş. Aman dikkat. A

 
 
 **********************************************************************
 

 Arkadaşlar benim yengem doktor kendisine sordum.Böyle birşeyin olabileceğini bünyeden bünyeye değiştiğini  bu tür ilaçların sadece yutularak içilmesi gerektiğini söyledi.Çünkü çiğnenince beyne daha hızlı nüfuz ediyormuş.Yani çiğnenmemeli yutulmalıymış.Ona göre dikkatli olun.
--
  " LEYLA  LEYLA "   DİYEN DİLİN ,

MEVLA DEMEDİKÇE ,

VUSLATA EREMEZSİN .

İNSANI  KIBLE EDİNEN   EYY  SEN !

HAKK'A  TAPMADIKÇA ,

MENZİLE  ERİŞEMEZSİN !



                                                       _-_((((((((-ÖZNUR-))))))))_-_

 


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
  Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız: Google Grupları "Kayzer.Net Aşk Sevgi Mizah Eğlence Grupları..." grubu.
 Bu gruba posta göndermek için , mail atın : KayzerNet@googlegroups.com
 Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: KayzerNet-unsubscribe@googlegroups.com
 Daha fazla seçenek için, http://groups-beta.google.com/group/KayzerNet?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

[Kayzer.Net] hayatımı çiziyorum



























__________________

 


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
  Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız: Google Grupları "Kayzer.Net Aşk Sevgi Mizah Eğlence Grupları..." grubu.
 Bu gruba posta göndermek için , mail atın : KayzerNet@googlegroups.com
 Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: KayzerNet-unsubscribe@googlegroups.com
 Daha fazla seçenek için, http://groups-beta.google.com/group/KayzerNet?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

[Kayzer.Net] Re: [Zebbiz:10158] TÜRKÇE TURKCHE'LEŞİYOR DUR DİYEN YOKMU?

Dilimiz Kimliğimizdir: Dilimize Sahip Çıkalım!
Üçüncü bin yılın başlarında dünya, çok hızlı bir değişme ve gelişmeyi yaşıyor. Dünya, âdeta bir milletler mücadelesine sahne olmaktadır. Bu mücadelede kimi milletler bir araya gelerek, ortak kültürel değerler esasına dayalı birlikler oluşturuyorlar: Avrupa Birliği, Bağımsız Devletler Topluluğu, Amerika Birleşik Devletleri gibi. Bu birliklerin en tipik örneği, Avrupa Birliği'dir. Başlangıçta bir ekonomik dayanışma şeklinde ortaya çıkan bu topluluk, zaman içinde tek paranın kullanımı, sınırların kaldırılması ve daha birçok kültürel ortaklığı hedefleyen bir istikamette yol almaktadır.

Muhtemeldir ki bu tür birlikler, bir zaman sonra, ortak bir dile doğru da adımlar atacaklardır. Gelişmiş ülkeler için dilleri, hem bir iletişim aracı, hem ürettikleri malları pazarlamak için bir ticarî araç hem de kendi dillerini zorunlu olarak öğretmek suretiyle elde ettikleri zahmetsiz bir gelir kapısıdır. Modern sömürgeciliğin en güçlü araçlarından birisinin dil olduğu artık çok iyi bilinmektedir.

Türkiye, 1980'li yılların sonlarından başlayarak serbest pazar ekonomisinin en acımasız biçimini yaşamaktadır. Bu noktada bizi, ekonomik alandaki sıkıntılardan ziyade, bu sıkıntıların kültürel sahayı nasıl etkilediği ilgilendirmektedir. Ülkemizde, gelir dağılımının bozulmasından kaynaklanan ekonomik dengesizlikler, toplumu ve kültür hayatımızı da karmakarışık hâle getirmiştir. Türkiye, kültürün yok sayıldığı, hayatın yalnızca maddî yönünü ön plâna çıkartan bir ülke görüntüsüne sokulmuştur. Şehirdeki aydınından kırsal kesimdeki çobanına kadar herkes belli konularla meşgul edilmektedir: Ekonomi, siyaset, din, spor ve magazin. Uzman olan veya olmayan herkes bu konularda konuşmaktadır. Bu keşmekeşte, bireylerin ruhî durumları, sosyal ve kültürel değerler, eğitim, sağlık, vatandaşlık bilinci, millî şuur, millî benlik gibi hayatî önem arz eden konular, çoğu zaman, gündeme dahi gelmemektedir.

Biz, bu yazımızda kültürel değerlerimizin en başta gelenlerinden dilimize ferdî ve millî açılardan bakacağız. Konuyu hakkıyla ortaya koyabilmek için, her şeyden önce, dil kavramından ne anlaşılması gerektiğini açıklamamız gerekmektedir.

Dilin işlevi nedir?

Dil ve konuşabilme yeteneği, insanoğluna yaratılışıyla birlikte bağışlanmış ve onu diğer canlılar üzerinde üstün kılmış en önemli özelliklerinden birisidir. İnsan adı verilen bu canlı türünün en üstün özelliği düşünebilmesi ve muhakeme edebilmesidir. Dil-düşünce ilişkisi ise, yüzyıllardan beri araştırılan bir konudur. Kimi dilbilimcilere göre, dil, düşüncenin evidir. Diğer bir söyleyişle, düşünce ancak dille oluşur ve yine dil sayesinde dış dünyaya aktarılır. Çok yeni sayılabilecek bir bakış açısına göre ise, adlandırma ve kavramlar olmadan düşünce üretilemez. Öyle anlaşılıyor ki insanı insan yapan bu iki temel özelliği, birbiriyle yakından ilgilidir.

Dil, bireye düşünce üretebilme, düşüncelerini dışa vurma, bilgi edinme, geçmişini hatırlama, gününü yaşama, geleceğine yön verme, kişiliğini kazanma, hayatını sürdürme gibi daha pek çok açıdan yardımcı olmaktadır. Bu yönüyle dil, daha çok bireyseldir. Çünkü, kişiliğimiz biraz da dilimizle kazanılır ve kişiliğimiz aslında dilimizde gizlidir. Dil, ferdî ve millî kişilik ve kimliğimizi bünyesinde barındırır. Dil, hayatın her safhasını kapsayan, her an onun içinde yaşadığımız genişçe bir dünyadır. Kısacası, dil, aslında hayatın kendisidir.

İnsanoğlu, toplu hâlde yaşamaya mecbur ve muhtaç olan bir canlı türüdür. Hiçbir insan tek başına yaşayamaz. İnsanların bir arada yaşayabilmeleri için, aralarında birtakım ortak özelliklerin bulunması gerekir. İnsanları bir araya getirip aralarında ortak duygusal bağlar kuran vasıtalardan birisi de dildir. Dilin insanlar arasında iletişimi sağlaması, onun çok küçük bir yönünü ifade etmektedir. Dil, asla mekanik değil, duygusal bir iletişim aracıdır. Dilin asıl işlevi, insanlar arasında doğal, duygusal ve ruhsal bağlar kurmasıdır.

Böylelikle diller, insan topluluklarını birbirlerine yaklaştırarak "millet" adı verilen sosyal kurumun oluşmasına zemin hazırlarlar. Bu yönüyle dil, milleti oluşturan bireyler arasında tam bir birleştirici unsur görevini üstlenir. Onları duygu, düşünce, hayal ve en önemlisi dış dünyayı algılama açısından birbirine yaklaştırır. Dil sayesinde ortak duygu, düşünce ve ideallere sahip olan bireyler arasında, aynı zamanda ortak bir şuur da oluşur. Bu şuur ferdî şuurun çok ötesinde millî bir şuurdur. Millî şuur ise, bir milleti ayakta tutan, geçmişini hatırlatan, değerlerini bugüne taşıyan, bugününü en güzel şekilde yaşatan ve bütün bunları kapsayacak şekilde geleceğe yön veren hareketlerin bütünüdür.

Türkçe, Türk milletinin dilidir.

Dilin bireye ikinci katkısı ise, onu dünya üzerinde tek başına yaşayan bir varlık olmaktan kurtarıp kendisiyle birçok açıdan benzeşen insanlarla bir arada yaşatma imkânı sağlamasıdır. Millî zevk, millî hareket tarzı, millî bakış açısı ancak ve ancak dilin bu birleştirici, kaynaştırıcı etkisiyle elde edilebilir. Dilini bilmediğimiz insanlarla herhangi bir yöntemle anlaşmamız mümkündür. Bu anlaşma çoğu zaman mekanik bir iletişimden öteye gidemeyecektir. Çünkü, diller, asıl işlevini bireyler arasında duygusal bağlar, duygusal iletişimler kurarak ortaya koymaktadır.

Günümüzde dillerin işlevi, eskisinden daha belirgin bir durumdadır. Diller, yukarıdan beri sıraladığımız gibi, şahsî ve millî açılardan her geçen gün daha büyük önem arz etmektedir. Şimdilerde bir insanın hangi millete mensup olduğu noktasında konuştuğu ana dili belirleyici unsurların başında gelmektedir. Eskiden bir insanın hangi milletten olduğunu anlamak için, öncelikle dış görünüşüne, kılık kıyafetine bakılırdı. Hızla küreselleşen ve kaynaşan dünyada artık bu ölçüler yeterli olmamaktadır. Herhangi bir millete mensup olma konusunda, konuşulan ana dili belirleyici olabilmektedir. Konuya kendi penceremizden bakacak olursak, Türk milletine mensup olmanın gereklerinden birisi de, hiç şüphesiz, Türkçe konuşmaktır. Türkçe konuşan insanlar, Türk milletinin fertleridir. Türkçe ise, Türk milletinin dilidir.

Dilde Özleştirme

1930'lu yılların başında dilimizdeki yabancı kelimelere Türkçe karşılıklar bulma konusunda yoğun çalışmalar yapıldığı bilinmektedir. O yıllarda dilimize çok sayıda yeni kavram ve kelime kazandırılmış, dildeki bu olağan dışı yabancılaşmanın önüne geçilmeye çalışılmıştır. Ne var ki özellikle Atatürk'ün ölümünden sonra, bu aşırı Türkçeleştirme hareketi çığırından çıkmış ve amacından sapmıştır. Türkçe kelimelere dahi yeni karşılıklar bulma gibi garip durumlara düşülmüştür. Başlangıçta iyi niyetli ve yararlı bir girişim olarak ortaya çıkan bu hareket zaman içinde, asıl çizgisinin dışına çıkartılarak yabancı dil denildiğinde, yalnızca Arapça ve Farsçanın kastedildiği bir noktaya çekilmiştir. Bu olumsuz durumu zamanında gören Atatürk ve o dönemin aydınları önlem alma yoluna gitmişlerdir.

Aşırı özleştirme hareketi, çok sayıda bilimsel yanlışlığı da beraberinde getirmiştir. Her şeyden önce bu hareketin dayandığı bir felsefe yoktur. Amacı ve kapsamı açık değildir. Dil gibi, ciddî ve ilmî bir konu, bilim alanından çıkartılarak siyasete ve başka emellere alet edilmiştir. Bilim adamlarından çok, açıkgöz fırsatçılar ortalığı doldurmuştur. Bu konudaki en büyük hatalardan birisi de kelimelerin arka plânı düşünülmeden hareket edilmesidir. Kelimeler, âdeta birer tuğla gibi düşünülmüş ve eskisini alıp yenisini koymakla her şeyin hallolacağı vehmedilmiştir. Hâlbuki her bir kelimenin arka plânı, etki alanı ve kavram genişliği vardır. Bir kelimenin izdüşümü kendisiyle sınırlı değildir. Bir kelimeyi değiştirmek demek, aynı zamanda o kavramla ilgili çok sayıda kullanımı bir anda yok saymak demektir. Özleştirmeciler bu gerçeği gözden kaçırmışlardır.

Aşırı özleştirmecilerin gözden kaçırdıkları gerçeklerden birisi de bu konuda halkın kabulünü ve kelimelerin yeni hayata uyum sağlama sürelerini hiçe saymalarıdır. Bu konuda tam anlamıyla "Ben yaptım, oldu" anlayışı esas alınmıştır. Kelime ve kavramların tarihî derinliği, bağlantıları, Türkiye ile Türkçe konuşan diğer soydaşlarımızın irtibatları hiçbir şekilde dikkate alınmamıştır. Sözde Türkçeleştirme akımı, gereğinden çok hızlı ve zorlamalarla sürdürülmüştür. Bu ise, başarısızlığı beraberinde getirmiştir.

Türkçeye zarar vermeye başlayan bu hareket, 1980'li yılların başında durdurulmuştur. Aşırı özleştirme hareketinin başarısızlığı gözler önüne serilmiştir. Kanaatimizce, dil tartışmaları bir taraftan dilimize katkılar sağlarken, diğer yandan da dilimize ve dilcilere karşı bir güven bunalımı oluşturmuştur. Bu açıdan bakıldığında, artık günümüzde eski-yeni kelime konusu büyük oranda kapanmıştır. Türkçe konuşan insanlar, kelimelerden ziyade, anlam ve düşünce üzerinde yoğunlaşmaya başlamıştır. Dilimize zarar veren bu kötü gidiş, bir şekilde durdurulduktan sonra, dilimiz tekrar eski itibarını elde etme yoluna girecektir.

Türkçede yabancılaşma

21. yüzyıla girmek üzereyken yabancı bir dil bilmenin gereği ve önemi her geçen gün daha da iyi anlaşılmaktadır. Öğrenilen her yabancı dilin, yeni ufuklar açtığı, genel kültür ve kişiliğimize katkıda bulunduğu bir gerçektir. "İletişim"in her türlü yeniliğin önüne geçtiği bir çağda, hiç kimse yabancı dilleri öğrenmenin yararını ve gereğini inkâr edemez. Üstelik, Türkiye gibi, kıtalar arası bağlantıları sağlayan bir ülke için bu durum, çok daha önemlidir.

Ülkelerin kalkınmasında ve gelişmesinde bilimsel araştırmaların ve milletler arası ilişkilerin yeri çok büyüktür. Bu tür ilişkilerin kurulmasında yabancı diller, yardımcı bir araçtır. Ülkemizde son elli yıllık süreçte yabancı diller, araç olmaktan çıkmış / çıkarılmış, amaç konumuna getirilmiştir. Yabancı dil(ler)'in işlevi saptırılmıştır.

1950'lerden itibaren dilimize, İngilizce kelimeler ve kalıp ifadeler girmeye başlamıştır. Bu tek taraflı etkileme, günümüze kadar artarak sürmüştür. Bugün ise, İngilizce kelimeler, dilimiz üzerine âdeta bir sağanak gibi yağmaktadır. Gelinen nokta epeyce vahimdir. Artık, önlem alma zamanı gelmiş ve geçmektedir. Bu durumu somut olarak ortaya koyabilmek için, uzun uzun örneklere gerek yoktur. Sokak ve caddelerdeki iş yeri adlarına bir göz atmak, televizyon kanallarının adlarına bakmak, kendisini aydın ve sanatçı varsayan yabancı hayranı tiplerin her akşam televizyonlardaki konuşmalarını dinlemek yeterlidir.

Dilde yabancılaşmanın sebeplerine indiğimizde, karşımıza çok farklı sonuçlar çıkmaktadır. Her şeyden önce etkilendiğimiz yabancı dilleri, yaşadığımız coğrafya, devletler arası ilişkiler, din ve medeniyet bağları, ticaret, tarihî şartlar belirlemektedir. Bunlara başka sebepler de eklemek mümkündür.

Kanaatimizce ülkemizde son yıllarda yoğun bir biçimde yaşanan dilde yabancılaşma konusunda yukarıda saydığımız doğal sebeplerden ziyade, aydınlarımızın tavrı belirleyici olmuştur. Kimi aydınlar, bilgili ve kültürlü olduklarını gösterebilmek için, düşüncelerini eksik anlatma pahasına dillerine kıymışlardır. Olur olmaz yerde uysa da uymasa da yabancı kelimelerle konuşmak, aydınca caka satmanın en kolay yolu hâline gelmiştir.

Yabancılara karşı olan bu ilgimiz, güçlü olduğumuz dönemlerde bize pek fazla zararlı olmamıştır. Ne zaman ki zayıf duruma düşmüşüz işte o zaman sıkıntılar baş göstermiştir. Bütün Türk tarihi boyunca, topyekün zayıf düştüğümüz en önemli dönem 19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın başlarıdır. Söz konusu dönemlerde, bütün düşmanlarımız işbirliği yaparak üzerimize gelmişlerdir. Bu saldırı bir yandan topla tüfekle olurken diğer yandan da kültürel bombardımana tabî tutulmuşuzdur.

Bu toplu saldırının gerçek adı, bizi özümüzden koparma operasyonudur. Tanzimattan beri süregelen dönemde kendi değerlerimizi yıpratma yönünde çok büyük gayretler gösterilmiştir. Atatürk'ün gençliğe hitabesinde açıkça belirttiği gibi, iç ve dış düşmanlarımız el ele vererek özümüzü kurutma işine kalkışmışlardır. Bunun sonucu olarak da özellikle, şehirlerde ve aydınlar arasında kendinden uzaklaşma, her alanda yabancılaşma ortaya çıkmıştır. Kendisine yabancılaşan belli kesimlerin dilleri de doğal olarak yabancılaşma ve yozlaşma hastalığına yakalanmıştır.

Daha dil alanına gelmeden hayat tarzımızdaki bu yabancılaşma, ülkemizde çok değişik yöntem ve yollarla uygulanmaktadır. Bunların başında gelişmiş ülkelerin klâsik sömürgeci metotları gelmektedir. Yabancı dille eğitim bu klâsik yöntemin en güçlü silahıdır. Bunun üzerinde çok fazla durmaya gerek yoktur. Ülkemizin manzarası bu durumun en güzel örneğidir.

Türkiye Türkçesindeki Batı kökenli kelimelerin sayısı inanılmaz derecede yüksektir. Bu açıdan kelime örneklerinden ziyade, daha tehlikeli olan kelime gruplarının boyutlarını anlamak bakımından son zamanlarda moda olan bazı kullanımları göstermemiz yerinde olacaktır. Türk dilinin genel yapısındaki tamlayan -tamlanan dizilişini alt üst eden ve Batı dillerinin kalıplarına uyan kalıpları ve cümleleri şöyle örneklendirebiliriz:

Salon Uğur Stüdyo Pazar, dokunmatik sistem, Cafe Ankara, Ali's Bar, Ahmet's leder, Belma Coiffeur, Otel The Marmara...

Bu tür örneklerle ilgili olarak daha önce Ankara'daki iş yeri isimleri üzerine yaptığımız araştırma sonuçlarına bakılabilir.[1]

Yine, Batı dillerinden Türkiye Türkçesine giren bazı hazır söz kalıplarıyla bazı cümle şekillerini de bu örnekler arasında değerlendirebiliriz:

" –Kendine iyi bak!"
" -Korkarım, hayır!"
" -Üzgünüm."
"-Kaç gibi gelirsin?"
" -Çay almaz mıydınız?"
"Umarız, programımızı beğenmişsinizdir."
"Umarım, bütün bu anlatılanlar doğru değildir."...

Öte yandan Türk dilinin genel yapısı içinde, etken çatılı yüklemlerden oluşan cümleler, Batı dillerinin etkisiyle çok defa edilgen yapıda kurulmakta ve "tarafından" kelimesiyle ifade edilmektedir:

"Düzenlenen törenle hayırsever bir vatandaş tarafından yaptırılan okulun temeli Millî Eğitim Bakanı tarafından atıldı."

"Önümüzdeki günlerde ÖYS sınav sonuçları ÖSYM Başkanlığı tarafından açıklanacak.

Ayrıca, yine Batı dillerinin etkisiyle, özellikle son yıllarda "almak, yapmak" gibi fiillerin çok defa gereksiz olarak yardımcı fiil şeklinde kullanıldıklarına da şahit olmaktayız:


"banyo almak" (yıkanmak)
"taksi almak" (taksi çağırmak)
"bekleme yapmak" (beklemek)
"film yapmak" (film çevirmek) gibi.

Türkçenin bugünkü durumu Türkçenin bugünkü durumunu bütün açıklığıyla ortaya koyabilmek için, biraz gerilere dönmekte fayda görmekteyiz. Türkiye Türkçesinin oluşumu Tanzimat dönemine kadar uzanmaktadır. Tanzimat döneminde dildeki mevcut Arapça ve Farsça unsurlara ek olarak bir de Batı dillerinin, özellikle Fransızcanın, etkileri sezilmeye başlanır. Tanzimat döneminde kısmî olarak yaşanan sade Türkçe akımından sonra, Servet-i fünûn ve Fecr-i âti dönemlerinde dil, çok daha yoğun bir şekilde yabancı dillerin etkisinde kalır.
Türkçenin geçirdiği bu ağır ve bunalımlı dönemlerden sonra, nihayet 1911'den itibaren Ömer Seyfeddin ve Ziya Gökalp'in ilkeleriyle Türkiye Türkçesinin temelleri atılmış olur. Millî Edebiyat ve onu takip eden Cumhuriyet döneminde, Türkiye Türkçesinin oldukça güzel bir şekilde kullanıldığını görüyoruz.

Bugün için, kamu oyu nazarında dilimiz ne durumdadır? Diğer bir söyleyişle dilimiz açısından yaşanan gerçekler nelerdir? Her şeyden önce belirtmemiz ve kabul etmemiz gerekir ki dil konusu ülkenin gündeminde, halkımızın ve pek çok aydınımızın düşünce dünyasında yoktur. Yazımızın başında da belirttiğimiz gibi, ülkenin gündemi çoğunlukla yapaydır ve halktan, ülke gerçeklerinden kopuktur. Kısacası, dilimiz pek çok insanımız için yalnızca gündelik anlaşma aracıdır.

Kimi aydınlarımıza göre, zaten Türkçeyle bilim yapılamaz. Bu aydınlarımızın bir kısmı çözümü, modern Batı dillerinin öğrenilmesinde görmektedir. Bunlar, açıkça söylemeseler de Türkçenin ancak bakkaldan alış veriş yaparken kullanılabileceği gibi bir kanaat içindedirler. Türkçeyle bilim yapılamayacağını savunan ve sayıları pek fazla olmayan diğer bir kitle ise, dilimizin kurtuluşunu Osmanlı Türkçesindeki zenginliği yeniden yakalamakla eşdeğer görmektedirler.

Türk kamu oyunu bilgilendiren ve yönlendiren en önemli unsurlardan olan basın yayın araçlarının pek çoğunda ise, Türkçeyi kullanma noktasında bir duyarlık söz konusu değildir. Sokak Türkçesi, argo ifadeler, bozuk bölge ağızları ile sosyetik söyleyiş bozuklukları televizyon ve radyoları işgal etmiştir. Bu noktada özellikle TRT kanalarını ve kimi özel yayın organlarını tenzih etmemiz gerekmektedir. Yine bu noktada duyarlı köşe yazarlarımızın hakkını teslim etmekle birlikte, gazete ve dergilerimizin herhangi bir dil denetiminden geçmediğini de burada belirtmemiz gerekir.

Gençlerin önemli bir kısmı, eğitim sisteminden kaynaklanan tembellik ve vurdumduymazlıkla, dil gibi konuların çok uzağındadır. Cep telefonları ve internet ağları icat edileli beri, gençler sevgililerine zaten mektup yazmıyorlardı da, bari diyorum, sevdiklerine gönderdikleri mesajlar kendilerinin olsaydı. Ortalıkta sahibi belli olmayan çok sayıda mesaj oradan oraya yollanıp durmakta. Esasen bu konuda gençleri suçlamak doğru değildir. Onları bu hâle yaşça büyükler getirmiştir. Gençlere sorumsuzluğu ve neme lazımcılığı "özgürlük" adıyla bizler takdim ve telkin etmedik mi?

Bu arada, bir avuç denebilecek dilci ve dilbilimciler, dilimizle ilgili araştırmalarını sürdürmektedir. Bunların sayısının gerçekten çok yetersiz kaldığını da hemen belirtmeliyiz. Türk Dili Kurumu başta olmak üzere, bazı kurum ve kuruluşlar, dilimizle ilgili faaliyetlerini devam ettirmektedirler. Türk Dil Kurumu, son on yılda dilimiz konusunda çok önemli adımlar atmıştır.

Çözüm yolları

Ortaya çıkan bu görüntüden sonra, bizce asıl önem arz eden konuya, dilimizin bugün için yaşadığı gerçeklere bakmamız gerekmektedir. Biz, dilciler, dilseverler birtakım konuları iyi niyetle tartışırken, galiba, bu tür tartışmaları gereğinden fazla abarttık ve yine gereksiz yere kamu oyuna taşıdık. Bizce, bu durum, bu tür konulara zaten duyarsız hâle getirilen kamu oyu nezdinde dilimize zarar vermiştir. Dilimiz ve dilciler itibar kaybına uğratılmıştır. Dil konusunda uzman kişiler ve diğer aydınlarımız elbette dil konularını yine tartışacaklardır ama artık kendi aralarında ve işi başka mecralara dökmeden! Dilciler, dilseverler dilimize sahip çıkalım!

Dünyadaki bütün gelişmiş ülkelerde ana dilini layıkıyla öğretebilmenin en emin yolu eğitimdir. Ana dili başlangıçta anneden ve çevreden öğrenilmekle birlikte asıl kıvamını okul ortamında bulur. Ülkesini ve milletini seven her eğitimcinin –alanı ne olursa olsun- ilk ve aslî görevi ana dilimiz konusunda çocuklarımızı duyarlı yetiştirmektir. Ana dilimizin doğru ve güzel öğretilmesi çocuklarımızı hem daha başarılı kılacak hem de toplumsal gelişmemize katkılar sağlayacaktır. Eğitimciler geliniz ele ele verelim ve dilimize, kimliğimize sahip çıkalım!

Dil, ferdî ve millî önemi dolayısıyla, asla ve asla, başka amaçlar için alet edilmemelidir. Millî bütünlüğümüz ve geleceğimiz açısından dilimiz üzerinde hassasiyetle durulmalıdır. Dilin bireysel ve toplumsal işlevi üzerinde çok fazla düşünülmelidir. Ülkenin bölünmesini meşrulaştıracak bir tarzda, mahallî konuşma dillerinin asla ve asla eğitim ve yayın dili olmasını savunmamaları gerekir. Masum bir insan hakkı gibi görünen, gerçekte bizi bölmeyi ve sözde farklılığımız kendi ellerimizle bizlere tescil ettirmeyi amaçlayan böyle bir tuzağa kesinlikle düşülmemelidir. Avrupa Birliği sevdasına bindiğimiz dalı kesmeyelim! İşin daha da önemlisi, bu meseleyi, oy toplama uğruna hiçbir şekilde kullanmamalarını bekliyoruz. Değerli siyasetçilerimiz, varlığımızın teminatlarından olan dilimize sahip çıkalım!

Sevgili gençler! Gelecek sizlerindir. Geleceğinizi şimdiden güvence altına almak, üstün başarılara ulaşmak, milletler arenasında şerefli yerimizi koruyabilmek için, dilimizi en güzel biçimiyle öğrenmeye gayret edelim! Tertemiz pırıl pırıl zekâlarınızı dilimizin inceliklerini öğrenme yolunda kullanmanızı tavsiye ederim. Bunun için de edebiyatımızın ve dünya edebiyatının en seçkin örneklerini okuyunuz. Gençler, dilimize, kimliğimize ve geleceğimize sahip çıkalım!

Son olarak da Türk kamu oyuna seslenmek istiyorum. Lütfen hep birlikte üzerimizdeki umursamazlığı atalım. Bizi biz yapan her gün içinde yaşadığımız değerlerimizin hakkını verelim. Çağdaş dünyada Türk kimliğiyle müstesna yerimizi alabilmek için seferber olalım. Türkçe gerek kökünün sağlamlığı ve gerekse anlatım yollarının zenginliği ile dünyanın en işlek ve en güzel dillerinden birisidir. Atatürk' ün "Türk dili dillerin en zenginlerindendir. Yeter ki bu dil şuurla işlensin" sözünü esas alarak dilimizin gücüne inanalım. Geliniz hep birlikte bu değerli hazineyi bütün dünyanın hizmetine sunalım. Türkçeyi dünya dili yapalım. Dilimize sahip çıkalım!

[1] Yaman, Ertuğrul, "Ankara'daki İş Yeri İsimleri Üzerine", Millî Kültür dergisi, sayı 79, Aralık 1989. 58-61. s.; "İş Yerlerine Ad Vermede Ortaya Çıkan Eğilimler ve Yabancılaşma", Türk Dili dergisi, sayı 530. Şubat1996, 325-333. s.

Yard. Doç. Dr. Ertuğrul YAMAN
eyaman@gazi.edu.tr


25.11.2006 tarihinde oznur köroğlu <ozdegul@gmail.com> yazmış:

user posted image

user posted image

user posted image

user posted image

user posted image




--
  " LEYLA  LEYLA "   DİYEN DİLİN ,

MEVLA DEMEDİKÇE ,

VUSLATA EREMEZSİN .

İNSANI  KIBLE EDİNEN   EYY  SEN !

HAKK'A  TAPMADIKÇA ,

MENZİLE  ERİŞEMEZSİN !



            _-_((((((((-ÖZNUR-))))))))_-_



--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
  Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız: Google Grupları "Kayzer.Net Aşk Sevgi Mizah Eğlence Grupları..." grubu.
 Bu gruba posta göndermek için , mail atın : KayzerNet@googlegroups.com
 Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: KayzerNet-unsubscribe@googlegroups.com
 Daha fazla seçenek için, http://groups-beta.google.com/group/KayzerNet?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

[Kayzer.Net] Can Dündar-Uçurum

  Can Dündar-Uçurum

 

Geceyarısıydı.

Arabadaydım.

Radyo Maydonoz'da Selim gazete köşelerinden internet'e yayılmış bir öyküyü anlatıyordu. Kulak kesildim:

"Bir sonbahar günü Londra'daki doktor muayenehanesinin bekleme odasında oturan adam, yaprakların dökülmesini hüzünlü bir gülümsemeyle seyrediyordu. Biraz sonra muayene odasında doktor, teşhisi açıkladı kendisine:

'-Bay Winkelman, beyninizde bir ur var. Hemen ameliyat olmalısınız'.



Yüz hatları gerildi Winkelman'ın:

'-İngiltere'de bu ameliyatı yapabilecek doktor var mı' diye sordu.

'-Amerika'da yaşadığınıza göre orada olmanızı öneririm' dedi doktor; 'Zaten sizi ameliyat edebilecek tek operatör olan Charles Wronkow da orada yaşıyor'.

Winkelman teşekkür edip ayrıldı. Otele giderken derin derin düşünüyor ve yere dökülen yaprakları ayaklarıyla yavaşça itiyordu.

Birkaç gün sonra gazeteler tanınmış Amerikalı operatör Charles Wronkow'un İngiltere'de tatilini geçirirken intihar ettiği haberini verdiler.

Polis, böyle tanınmış bir doktorun neden 'Winkelman' adı altında, Londra'nın yoksul bir mahallesindeki otelde kaldığını merak ediyordu".


* * *

Bu öyküyü dinlediğim gecenin sabahında gazeteler Reve Favaloro'nun intihar haberini duyurmuşlardı.

Favaloro, 1967'de bulduğu by-pass yöntemiyle kalp ameliyatlarında bir çığır açan ve milyonlarca hastayı kurtaran Arjantinli cerrahtı. Buenos Aires'teki muhteşem villasında kalbine sıktığı tek bir kurşunla son vermişti hayatına....

Milyonların kalbine giden kanalları açan bir insanın, kendi yüreğindeki tıkanmaya deva bulamaması ve sonunda onu kurşunlayarak susturması ne trajik bir final...!

Bütün bir salonu gülmekten kırıp geçirdikten sonra çekildiği makyaj odasında sessizce ağlayan bir palyaço gibi... çevremize yaydığımız ışıktan biz nasiplenemeyiz çoğu zaman...

İnsanın sözü geçmez, gücü yetmez bazen kendine...

En güzel aşk filmlerinde oynayan kadın, alabildiğine mutsuzdur bakarsınız...

Diline doladığı herkesin iç dünyasını kalemiyle didikleyen yazar, kendi içindeki keşmekeşi tariften acizdir.

Cemaate iman telkin ederken içten içe Tanrıyı sorgulamaya başlamış bir din adamı kadar çaresiz, kıvranır insan...

Yalnızlık korkusunu bastırmak için ömrü boyunca sayısız kadına tutulmuş bir Kazanova'nın sonunda anavatanı yalnızlığa dönmesi,

...ya da cehennemi bir cephede gün boyu askerlerine cesaret aşılayan kumandanın gece karargahta korkudan titremesi gibi,

...en yakından tanıdığı zaafı, en güvendiği yanına yakıştıramaz insan:

...ve kendini en bildiği yerinden vurur:

Kalpse kalp; beyinse beyin...

...bir kurşunla durur.


* * *

Çünkü en beteridir kendiyle savaşanların, kendine yenilmesi...

İnanmadan din adamı olarak kalamazsınız; sevmeden aşık rolü oynayamaz, cesaretsiz savaşamazsınız; beyninizde bir urla beyinlere deva, kalbinizde kanayan bir yarayla kalplere şifa taşıyamazsınız.

Bu kuşatmayı yarmak için o "zaaf"larınızı yok etmek zorundasınızdır; çoğu kez kendinizden vazgeçmek pahasına...

İnsan, kendine rağmen gider o zaman...

...gençliğinde nice cana kıydığı kılıcının üzerine karnıyla yatıveren yaşlı bir Samuray savaşçısı ya da intihar için artık hükmedemediği tanıdık bir mikrofonu seçen Zeki Müren gibi, ölümü beklemeden onun kollarına koşar.

Bazen uluorta, bazen yapayalnız,

...uçsuz bucaksız bir boşluğa akar...

Malum; "uzun süre uçuruma bakarsan, uçurum da senin içine bakar."



--

********************************************************************
Akşam olur karanlığa kalırsın.
Derin derin sevdalara dalarsın..
Beni koyup yad ellere varırsın,
Sana zulüm bana ölüm değil mi?
********************************************************************
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
  Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız: Google Grupları "Kayzer.Net Aşk Sevgi Mizah Eğlence Grupları..." grubu.
 Bu gruba posta göndermek için , mail atın : KayzerNet@googlegroups.com
 Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: KayzerNet-unsubscribe@googlegroups.com
 Daha fazla seçenek için, http://groups-beta.google.com/group/KayzerNet?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

[Kayzer.Net] akşamları ne yapıyorsunuz?



 Dümdüz bir soru size: Akşamları evde ne yapıyorsunuz?

 Koltuğa uzanıp, hiç tanımadığınız Amerikalı dedektiflerle, hiç tanımadığınız
Amerikalı haydutları mı kovalıyorsunuz?

 Yoksa yerli dizilere kaptırıp hiç bilmediğiniz konaklarda yaşanan hayatları
mı seyrediyoruz?

 Dört saat televizyon seyretmenin sekiz saat çalışmak kadar beyni yorduğunu
biliyor musunuz?

 İki türlü hayat var:

 1. Yaşanan hayat,

 2. Seyredilen hayat,

 Akşamlarınız televizyona kilitliyse, bilin ki, hayatı sadeceseyrediyorsunuz !

 Akşamları evde ne yapıyorsunuz?

 Akşamlarınızı nasıl geçiriyorsunuz?

 " Pek çoğu gibi biz de çekirdek çıtlatıp saatlerce televizyon izliyoruz "
diyorsanız, durup bir düşünün lütfen;
dünyaya birkaç kez daha geleceğinize mi inanıyorsunuz?

 Böyle bir şey olsaydı, şimdiki hayatımızın bir bölümünü ziyan etmek şimdiki
kadar acı sonuçlar doğurmayabilirdi belki.

 Ne çare ki sadece bir hayatımız var. Bu da maalesef, çok kısa.

 Ortalama altmış yılın yirmi yılı uykuda geçiyor. Kalan kırk yılın yirmi yılı çocukluk, eğitim, vesaire...

 Son yirmi yılı da ziyan edersek, bize yaşanacak bir şey kalmaz.

 Akşamlarınızı sadece televizyona veriyorsanız, sayılı nefeslerinizden bir
bölümünü çöpe atıyorsunuz demektir!

 Çünkü televizyon izleyen kişi hayatta değildir, zira hiçbir şey yapmamakta,
hiçbir değer üretmemektedir; bu da bir anlamda yaşamamak sayılır.

 Ne mi yapmalı?..

 1. Ailece kitap okuyun, sohbet edin:

 Nasıl tanıştığınızı, ilk nerede görüştüğünüzü, sıkılıp sıkılmadığınızı,
nerede nasıl evlendiğinizi, nikah şahitlerinizi, düğününüzü anlatın. Çocuklarınıza, onları hem dinleyin, hem de okumaya çalışın.

 2. Gezin:

 Gezmek için ille de bir maksat olması gerekmez, en büyük maksat hayatı
paylaşmaktır. Yakınsanız deniz kenarına inin, ayaklarınızı denize sokun ve becerebiliyorsanız taş sektirme yarışına girin.
Sonra da güneşin pembe gülücükler saçarak batmasını seyredin. (İnanın televizyon seyretmekten çok daha keyifli ve dinlendiricidir) Ormanda hep birlikte yürüyün, ağaçlara isim takın, yol boyu açan çiçekleri
sevin ve çocuklarınıza bunlarla sevmeyi öğretin. (Ama bilin ki hayat öğrenmek ve öğretmekten ibaret değildir. Dinlenmek, eğlenmek gibi olgular da hayatın bir parçasıdır) Çocuklarınızla ilişkilerinizde asla öğretmen tavrı takınmayın. Onlarla arkadaşlık etmek dünyanın en keyifli işidir.

 3. Akraba ve komşularla ilgi bağı kurun:

 Onlara ya gidin, ya da onları size davet edin. Sohbetiniz televizyonsuz olsun ki tadı çıksın. Birbirinizi gerçekten tanımaya çalışın. Bilirsiniz, " Komşu komşunun külüne muhtaçtır. "

 4. Kültürel ve sanatsal etkinliklere katılın:

 (Konferans, seminer, sergi, doğru sinema ve tiyatro) Hayatınızı biraz olsun
renklendirecek başka şeyler de bulabilirsiniz. Yeter ki isteyin. Bir şeyi çok isterseniz, Allah sebebini halk eder ve çok istediğiniz şeye
ulaşırsınız. "Olmaz ki " diye düşünüp taleplerinizi ertelerseniz,hiçbir yere
ulaşamazsınız. Aile bağlarının güçlenmesi, paylaşacak şeylerin çokluğuyla mümkündür. Ne kadar çok şey paylaşırsanız aileniz o kadar güçlenecek, o kadar diri duracak ve mutlu olacaktır. Hatıra defterine televizyon dizilerini yazamazsınız. Oraya ancak yaşadıklarınızı yazabilirsiniz. Her gün bir şeyler yaşamalı ve bunları deftere geçirerek geleceğe tarih
düşürmelisiniz. Bugün öyle bir hayat yaşayın ki, yarına da kalsın. Torunlarınıza filan
anlatacaklarınız olsun.

 Ayrıca unutmayın ki; Hayatı biriktiremezsiniz; Ya her anını yaşayacaksınız, ya da ziyan edeceksiniz.

 Artık cevap gelsin:

 Akşamları ne yapıyorsunuz?..

 YAŞIYOR MUSUNUZ, YOKSA SEYREDİYOR MUSUNUZ?

 CAN DÜNDAR


 


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
  Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız: Google Grupları "Kayzer.Net Aşk Sevgi Mizah Eğlence Grupları..." grubu.
 Bu gruba posta göndermek için , mail atın : KayzerNet@googlegroups.com
 Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: KayzerNet-unsubscribe@googlegroups.com
 Daha fazla seçenek için, http://groups-beta.google.com/group/KayzerNet?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

[Kayzer.Net] KİTAP YARDIMI....


alıntıdır.
ARKADAŞLAR YAPILAN BU RİCAYI ÖNEMSİYELİM......!!

Merhaba,
Ben Sinop ilinin Boyabat ilçesinde yaşayan bir lise öğretmeniyim. ilçemiz
Anadolu'da hem sosyal anlamda hem de ekonomik anlamda çok fakir bir kasaba.
burada boş zamanlarını kitap okuyarak geçirmek isteyen çok arkadaşım var.
bu amaç uğrunda okulumuza bir yıldır öğrenciler, öğretmenler ve
idarecilerle birlikte bir kütüphane yapmaya karar verdik ve çok güzel bir
kütüphane yaptık. Bu kütüphaneye kitap koymak istediğimizde bunda yeteri
kadar başarılı olamadık, çünkü kitaplar pahalı ve kütüphanemize o kadar
kitap alacak paramız yoktu. Ben de internet aracılığıyla sizlerden yardım
istemeye karar verdim.
 

 Evinizin bir köşesinde artık elinizi dahi sürmediğiniz kitaplar
varsa lütfen bize gönderiniz; hiç olmazsa bir tane dahi gönderseniz bir
gencin hayal dünyasını değiştirebilirsiniz. Lütfen bir Kitap.

Adres: Metin ÇALMAZ (Okul Müdürü)
BOYABAT ENDÜSTRİ MESLEK LİSESİ
57200 BOYABAT/SİNOP
e-posta: mcalmaz@hotmail. com
web: www.boyabateml. com
fax: 03683152518
tel:03683155645 (Santral)
(Ben elimden geldiği kadar çok insana mail göndermeye çalışacağım siz de
arkadaşlarınıza gönderirseniz benim tek başıma ulaşabileceğim insandan çok
insana ulaşabileceğimizi düşünüyorum)




 


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
  Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız: Google Grupları "Kayzer.Net Aşk Sevgi Mizah Eğlence Grupları..." grubu.
 Bu gruba posta göndermek için , mail atın : KayzerNet@googlegroups.com
 Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: KayzerNet-unsubscribe@googlegroups.com
 Daha fazla seçenek için, http://groups-beta.google.com/group/KayzerNet?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

[Kayzer.Net] Hangi Tarih? - Avrupa, Türkiye ve Atatürk


Hangi Tarih? - Avrupa, Türkiye ve Atatürk


    Ahmet Taner Kışlalı 'nın, 11.7.1997 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan bu makalesi güncelliğini koruduğu için 21.10.2000 tarihinde bir kez daha yayımlanmıştı.

    Şu sözler daha çok yeni. Prof. Justin McCarty'ye ait:

    "...Atatürk olmasaydı, Türk belki Özbekistan'da olurdu, ama Trakya ve Anadolu'da kalmazdı. 100 yılda tüm civar büyük coğrafyadan sürülmüş ve katledilmiş Türklerin Konya Ovası'ndan sürülmeleri ve atılımları ne kadar sürerdi sanıyorsunuz?"

    Ve Amerikalı tarihçi devam ediyor:

    "...Ne Türk ne de Türkiye kalırdı. Mustafa Kemal sadece ülkeyi kurtarmadı, Türk neslini de kurtardı!"

    Bu sözler İstanbul'da, Haliç Rotary Kulübü'nün düzenlediği bir toplantıda edildi. Konuşmacı somut konuştu. Rakamlar verdi. Kanıtlar gösterdi.

    Tarihin nasıl tersyüz edildiğini sergiledi.

    Ama basın, numaracı cumhuriyetçilerden esirgemediği ilgiyi, bu olaydan esirgedi.

    Prof. McCarty'ye göre, Türkler Hıristiyanları katletmedi. Tersine, Hıristiyanlar Türkleri ve Müslümanları katlettiler.

    1821'de patlak veren Yunan milliyetçiliği; bulunan, yakalanan her Türkün öldürülmesine neden olmuştu. Yunan etkisiyle, Arnavutluk ve Romanya'da da ele geçen tüm Müslümanlar katledilmişlerdi.

    O dönemde öldürülen Türklerin sayısının 25 bin dolayında olduğu tahmin ediliyordu.

    Bulgaristan'daki 1876 ayaklanmasında da Türkler kitle halinde yok edilmişlerdi. Türk köyleri yakılıp yıkılırken bir-iki kişinin kaçmasına izin veriyorlardı. Amaç, onların olanları diğer köylerde anlatmaları ve Türklerin kaçıp topraklarını terk etmelerinin sağlanmasıydı.

    Savaş bittiğinde 675 bin Türk sürgüne zorlanmış ve yüzde 17'si yollarda ölmüştü. Manastır'da ve Kavala'da yapılan katliamı, İngiliz elçileri de raporlarında doğruluyorlardı.

    Ermeni katliamını ise Fransız kaynakları belgeliyordu.

    Prof. McCarty'ye göre, Doğu Anadolu'daki nüfusun yaklaşık yüzde 7-9'u Ermenilerce öldürülmüştü.

    Amerikalı tarihçinin kanıtlara dayanarak çizdiği tablo çok açık.

    19'uncu yüzyılın başlarından 20'nci yüzyılın başlarına kadar, Balkanlar'dan Kafkaslar'a kadar 5 milyon 60 bin Türk öldürülmüş. 5 milyon 381 bini de sürgün edilmiş, yerinden yurdundan olmuş.

    Peki bu vahşet ne zaman ne kadar sürmüş?

    Yanıtını Prof. McCarty çok net veriyor:

    "...Türk bağımsızlık savaşında bir şey oldu ve plan artık yürümedi!.. Yunanlılar bozguna uğrayınca, kaçarken her yeri yaktılar, yıktılar, herkesi öldürdüler. Amerikan elçisi ve Amerikan kaynakları bu olayı doğruluyorlar... Sadece Batı'da Rumlar tarafından 1 milyonun üzerinde Türk öldürüldü, 1-2 milyonu da sürgüne zorlandı."

    Ve ekliyor:

    "...Çok kötü bir yüzyıl olmuştur. Müslüman ülkesi yok edilmiştir. 1800-1922 arasında Yunanlılar 950 bin göçmen, 320 bin ölü verdiler. Ermeniler 910 bin göçmen ve 580 bin ölü verdi. Oysa aynı dönemde 5 milyon Müslüman göç etmek zorunda kaldı, 5 milyondan fazlası da öldü."

    Sonuç?

    "...Bu ibret tablosunun karşısında, kim suçlu diye sormak gerekiyor. Mustafa Kemal'in itildiği Konya Ovası'nı gözler önüne getirin. Bir yüzyılda nereden nereye gelinmiş! Ben size diyorum ki, Atatürk olmasaydı, Türk kalmazdı... Diyebilirdi ki, ben Selanik'e kadar gidiyorum. Herkes arkasından giderdi. Hayır, büyük önder Türklerin ne kadar acı çektiğini, ne bedel ödediğini biliyordu. O tam tersine düşmanlıkları, nefreti unutmasını ulusa telkin etti. Ve sadece büyük bir insanın söyleyebileceği 'Yurtta barış, dünyada barış' dedi."

    Prof. McCarty, "Kürt sorunü'na da -alışılmış Batı'dan- farklı bir açıdan bakıyor.

    1926'dan sonra "Kürt liderler'in güçlerini korumalarına izin verilmesinin hata olduğunu söylüyor. Kürtlerin Türkiye'de cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, general bile olabildiklerini Batı'ya anlatmak gerektiğini savunuyor.

    Ve konuşmasını noktalarken şöyle diyor:

    "...Yüzyıllık tarihte Türkler hakkındaki yalanların iki kaynağı var. Misyonerler ve İngilizler. İngilizler -propaganda büroları aracılığı ile- bugün bile inanılan yalanlar yayıyorlar... Benim söylediklerimi bir Türk söylese, kimse inanmaz. İnsanlar dışarıda Türklere karşı önyargılılar."

    Amerikalı tarihçi, Atatürk'ün diktatör olduğunu söyleyenlere de karşı çıkıyor. Ve Attilâ İlhan'ın "Hangi"li kitap dizisine bir yenisini eklemek gerektiğini düşündürüyor:

    Hangi Tarih?


    1 Eylül 2000 tarihli Müdafaa-i Hukuk gazetesinin birinci sayfasına, vaktiyle Atatürk'ün Hâkimiyeti Milliye gazetesinde neşredilen şu sözlerini koymuşlar. Atatürk diyor ki: " Hürriyet ve istiklal benim karakterimdir. Ben milletimin ve büyük ecdadımın en kıymetli mirasından olan istiklal aşkı ile yaratılmış bir adamım. Bence bir millette şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın kalıcı olması, mutlaka o milletin istiklale sahip olmasıyla mümkündür. Ben şahsen bu saydığım niteliklere çok önem veririm. Ben yaşayabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin evladı kalmalıyım. Bu sebeple milli istiklal benim için bir hayat meselesidir. Milletimin menfaatleri gerektirdiği takdirde her milletle medeni ölçüler içinde dostluk yapmaya özen gösteririm. Ancak benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin de bu arzusundan vazgeçinceye kadar amansız düşmanı olurum. "


    Necip Mirkelâmoğlu, adı geçen eserinde şu bilgileri de veriyor:

    Atatürk, henüz yirmi üç yaşında bir yüzbaşıdır, bir toplantıda arkadaşlarına, "Bu bedbaht memlekete karşı mühim vazifelerimiz vardır, onu kurtarmak yegâne hedefimizdir" sözleriyle "tarihi misyonunun" ilk işaretlerini verdikten sonra, 1907 yılında, 27 yaşında, 'kolağası' (ön yüzbaşı) rütbesinde iken "yegâne hedefimiz" dediği "misyon"un detaylarını, Bulgar Türkologu İvan Manolov'a, şu sözlerle açıklamıştı:

    "Gün gelecek, şimdi hepinizin hayal sandığınız reformları ben gerçekleştireceğim. Mensup olduğum millet bana inanacak. Sultanlık kaldırılmalıdır. Devletin yapısı mütecanis (tek türlü) bir temele dayanmalıdır. Din ve devlet birbirinden ayrılmalıdır. Doğu medeniyetinden ayrılıp Batı medeniyetine yönelmek zorundayız. Erkekle kadın arasındaki farkı kaldırmalıyız. Böylece yeni bir toplum düzeni kurmalıyız. Batı medeniyetine girmemizi zorlaştıran yazıyı kaldırmalıyız. Latin alfabesini kabul etmeliyiz. Kıyafetimize kadar her noktada Batıya yönelmeliyiz. Emin olunuz ki, bir gün, bu hedeflere ulaşacağız. " (Atatürk Bir Çağın Açılışı, Prof. Dr. Sadi Irmak, s. 5.)

    1951'de Amerika'da yayımlanan Caucasus dergisinde " Hayret verici siyasi kehanetler" başlığı altında bir yazı yayımlanıyor. Bu yazı Atatürk'le General McArthur arasında 1932 yılında yapılmış olan bir konuşmayı naklediyor. Generalin sorusu üzerine Atatürk, yakın gelecekteki savaş ihtimalleri üzerine şu tahlil ve tahminlerde bulunuyor:

    "Almanya, kısa sürede büyük bir ordu meydana getirebilecek ve İngiltere ile Rusya hariç, bütün Avrupa'yı işgal edebilecek yetenektedir. Savaşın patlaması 1940-1945'ten daha sonraya kalmayacaktır. Fransa büyük bir askeri güç oluşturma yeteneğini kaybetmiştir. İngiltere artık, adalarının savunması bakımından Fransa'yı hesaba katamaz. İtalya Mussolini'nin yönetiminde şüphesiz önemli ölçüde yükselmiş ve ilerlemiştir. Mussolini, gelecek savaşa katılmaktan kaçınırsa, İtalya'nın dış görünüşündeki büyüklüğün yarattığı tehditten yararlanarak, barış konferansı masasında ana rollerden birini oynayabilir. Ama, korkarım ki, İtalya'nın bugünkü şefi, bir Sezar rolü oynamanın cazibesine dayanamayacak ve İtalya'nın bir askeri güç olma yeteneğinden uzak olduğu gerçeğini hemen ortaya koyacaktır. Amerika, tıpkı geçen savaşta olduğu gibi, tarafsız kalamayacak ve Almanya, Amerika'nın savaşa katılması sonucu yenilecektir. (...) Avrupa'da patlayacak savaşta, zafer kazanacak olan İngiltere, Fransa ve Almanya değil, fakat, Bolşevik Rusya olacaktır." (Cemal Erginsoy, Atatürk'ü Araştırma Merkezi Dergisi, sayı 2, s. 538.)

    Amerikan dergisi, bu konuşmayı "hayret verici kehanet" olarak vasıflandırıyor. Sonradan gelişen olayların, bu yorumları 'yüzde yüz' oranında doğrulamış olması karşısında, dergi, daha başka nasıl bir niteleme yapabilirdi?

    Arnold Toynnbee diyor ki:

    "Bir an için tahayyül ediniz ki: Batı dünyasındaki rönesans, reformasyon, bilim ve düşünce ihtilali, Fransız inkılabı ve sanayi devrimini, Atatürk, bir insan ömrüne sığdırmıştır." ( s.559)

    Prof.Dr. Herbert Melzig diyor ki:

    "Büyük Yunan filozofu Platon'un, 'Krallar filozof olsa ve filozoflar kralların tahtında otursaydı...' şeklindeki dileği, iki bin yıllık tarihte gerçekleşmedi. Halbuki, 20. yüzyılda ilk defa olarak Atatürk'ün şahsında Platon'un istediği gibi kelimenin tam anlamıyla bunu görmekteyiz. O, dâhi bir fikir adamı olarak bir miletin, yani Türk milletinin mukadderatını ele almış ve bu milletiyle atıldığı Kurtuluş Savaşı, bu milletin medeni durumunu değiştirmiş bir inkılap ve diğer milletlerin haklarını da koruyan barış ile insanlığa muhteşem bir örnek vermiştir."

 

 

 

Bahadır KAÇMAZ


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
  Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız: Google Grupları "Kayzer.Net Aşk Sevgi Mizah Eğlence Grupları..." grubu.
 Bu gruba posta göndermek için , mail atın : KayzerNet@googlegroups.com
 Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: KayzerNet-unsubscribe@googlegroups.com
 Daha fazla seçenek için, http://groups-beta.google.com/group/KayzerNet?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

[Kayzer.Net] Bilgisayar "asosyal" yapıyor!


Bilgisayar "asosyal" yapıyor!

Bilgisayarların, çocukların yaşadıkları deneyimlerini yönlendirmelerine, hızlarını ayarlamalarına ve kendilerini rahat hissettikleri zorluk derecesini seçmelerine yardımcı olduğu belirtilirken, aşırı kullanımının ise çocukları sosyallikten uzaklaştırdığı bildirildi.

Samsun Rehberlik ve Araştırma Merkezi (RAM) Müdürü Alican Usta, çocukların bilgisayar kullanmasının gelişimleri açısından faydaları ve zararları olduğunu, zararlarının bertaraf edilmesi noktasında ebeveynlere büyük görev düştüğünü söyledi. Bilgisayarların, çocukların bilgi toplarken okuma, yazma, seçme, sınıflandırma gibi becerilerini kullanmalarını sağladığına dikkat çeken RAM Müdürü Usta, "Bilgisayar, çocuklar için çok etkileyici ve ilgi çekici olduğundan tüm ilgilerini toplamalarını ve konsantre olmalarını sağlayabilir. Çocuklar, bilgisayar konusunda bilgileri arttıkça, teknolojiye karşı daha olumlu bir tutum geliştireceklerdir. Bu da onların gelecek yaşamlarında önemli bir rol oynayacaktır. İyi eğitim yazılımları; çocukların temel becerilerini, okuma, yazma gibi geliştirmelerine yardımcı olmanın yanı sıra, daha üst düzeyde neden-sonuç ilişkisini anlamalarında, üst düzey problem çözme, olgun düşünme gibi becerilerini geliştirmelerinde de etkilidir" dedi.

Özel durumu olan çocuklar için de yararları bulunan bilgisayarların duyma, konuşma, motor gelişimi konularında sorunları olan çocuklar için oldukça yararlı olduğunun gözlendiğini dile getiren Usta, "Bu tür çocuklar, özellikle bilgisayarların ihtiyaca göre hızının ve fonksiyonlarının ayarlanabilmesi, öğrenmesini bekleme konusunda sabırlı olması özelliklerinden yararlanır. Bilgisayarlar, bu tür çocukların kendilerine olan güven ve saygılarını geliştirir ve gerçek dünyayla bütünleşmelerini kolaylaştırır" diye konuştu.

Bilgisayarların yararlarının yanı sıra yetişkinler kadar çocuklar üzerinde de etkileyici, kendine bağlayıcı etkisinin bulunduğunun bir gerçek olduğunu hatırlatan Usta, "Zaman zaman çocuklarımızın bilgisayar karşısında büyülenmiş gibi saatlerce durduklarını fark ederiz" diyerek, bu gücün etkisi tam olarak bilinemeyeceğinden, bu sürede çocuğun gözlenmesi ve denetlenmesi gerektiğini vurguladı.

Eğer bilgisayardaki yazılım programı (software) çocuğun yaşına uygun değilse, çocukları hayal kırıklığına uğratabileceğini kaydeden Usta, bu durumun, bilgisayarın başarısızlıkla özdeşleşmesine yol açabileceğine değindi. Usta, "Yaşına uygun olmayan yazılım programlarını kullanan çocuklarda, şiddet kullanma, kaba bir dil kullanma, izlediği hızlı grafik ve animasyonlardan dolayı aşırı hareketlilik gibi etkiler görülebilir. Uzun süreli bilgisayar kullanmak çocuklarda fiziksel problemlere yol açabilir. Bu problemlerin başında ise göz rahatsızlıkları, radyasyonun olumsuz etkileri, duruşta ve iskelet yapısında bozukluklar gelmektedir. Özetle, bilgisayar ve internet kullanımının olumsuz etkilerini yok etmek için, ebeveynlerin yakın denetimi ve kontrollü yönlendirmesinin şart olduğu söylenebilir" şeklinde konuştu.

Bilgisayarların birçok yararı olduğu ve ebeveynler tarafından kullanımının denetlendiği düşünülürse, bu teknolojinin çocukların gelişiminde olumlu bir etkisi olduğunu açıklayan Usta, şunları söyledi:

"Ancak bilgisayarların, çocuğun ihtiyaç duyacağı tüm deneyimleri sağlayamayacağı, aşırı kullanımı durumunda çocuğu sosyallikten uzaklaştırıp çevreden koparabileceği unutulmamalıdır. Bilgisayarın; resim, kum, su, kitap, yazma materyalleri gibi çocukluk döneminin vazgeçilmez materyallerinin sadece destekçisi olduğu daima akılda tutulmalıdır. Yine de çocuğun bu deneyimleri akran ve arkadaşlarıyla yaşamasının önemi unutulmamalıdır. Çocukları bilgisayar başındayken onlara yol gösteren, yardımcı olan veliler çocuklarının güvende olduğundan emin olabilirler." 

11.11.2006


Kaynak : İHA

 

 

 


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
  Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız: Google Grupları "Kayzer.Net Aşk Sevgi Mizah Eğlence Grupları..." grubu.
 Bu gruba posta göndermek için , mail atın : KayzerNet@googlegroups.com
 Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: KayzerNet-unsubscribe@googlegroups.com
 Daha fazla seçenek için, http://groups-beta.google.com/group/KayzerNet?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

[Kayzer.Net] Ekonomik krizlerin sürpriz yararı…

 

Ekonomik krizlerin sürpriz yararı…


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
  Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız: Google Grupları "Kayzer.Net Aşk Sevgi Mizah Eğlence Grupları..." grubu.
 Bu gruba posta göndermek için , mail atın : KayzerNet@googlegroups.com
 Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: KayzerNet-unsubscribe@googlegroups.com
 Daha fazla seçenek için, http://groups-beta.google.com/group/KayzerNet?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

[Kayzer.Net] Zorunlu Din Dersi İstemeyen Yargıya Gitmeli

4 ayrı haber, yorumu size ait:
 
"Zorunlu Din Dersi İstemeyen Yargıya Gitmeli"

Alevi Bektaşi Federasyonu, oğlunun zorunlu din dersinden muaf tutulmasını isteyen Başkan Yardımcısı Kenanoğlu'nun İdare Mahkemesi'ndeki davayı kazandığını açıkladı. Genel Sekreter Gümüş: Hükümet ve Valilik temyize gitmemeli. Zorunlu din dersi kalkmalı.


BİA Haber Merkezi
24/11/2006    

BİA (İstanbul) - Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF), Federasyon'un Genel Başkan Yardımcısı Ali Kenanoğlu ilkokula giden oğlunun zorunlu din dersine girmemesi için başlattığı yargı sürecinde mahkemenin lehlerine karar verdiğini açıkladı; "Zorunlu din dersi uygulamasından rahatsızlık duyan her yurttaş, çocukları ile ilgili olarak derhal yargısal süreci başlatmalı" dedi.

ABF Genel Sekreteri Fevzi Gümüş, bugün (24 Kasım) yaptığı basın açıklamasında, İstanbul 5. İdare Mahekemesi'nin Kenanoğlu'nun lehine karar verdiğini, Kenanoğlu'nun oğlunun, "artık ailesinin inanmadığı bir inancı öğrenmek zorunda kalmayacağını, asimile edilemeyeceğini" bildirdi.

Gümüş, "Valilik sorunun çözümü ve demokrasi gereği kararı temyiz etmemeli" dedi.
AB: Çocuklarınızı Koruyamıyorsunuz

AB Komisyonu İlerleme Raporu'nda, kız çocuklarının eğitim hakkı, sokağa itelen çocuklar, çocuk yoksulluğunu ve emeğinin sorun olmayı sürdüğüne, çocuk koruma sisteminin eksikliklerine ve Alevi çocukların zorunlu din dersine tabi olmalarına dikkat çekti.


BİA Haber Merkezi
09/11/2006    

BİA (Brüksel) - Avrupa Birliği (AB) Komisyonu, Türkiye'nin son bir yıl içinde üyelik yolunda geldiği noktaya ilişkin dün (8 Kasım) yayımladığı İlerleme Raporu'nun çocuk haklarıyla ilgili başlığında, sokağa itilen çocuklar, çocuk yoksulluğu ve çocuk emeği olgularının belirgin şekilde sürdüğüne dikkat çekiyor.

Türkiye'deki mevcut iş hukukunun 15 yaş altı çocukların istihdam edilmesini yasaklıyor olmasına rağmen uygulanmasında eksiklikler bulunduğunu ifade eden AB Komisyonu, raporda Temmuz 2005'te kabul edilen Çocukları Koruma Yasası'nın Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) konvansiyonlarına uygun olarak daha iyi uygulanması gerektiğini belirtiyor.

Alevi çocuklar ve zorunlu din dersi

Raporda Alevi çocukların okullarda özgüllüklerini tanımayan zorunlu din dersine tabi olduklarını belirten AB Komisyonu, zorunlu din dersine dair bir dava Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde (AİHM) sürdüğünü hatırlatıyor ve önümüzdeki yıl ortaöğretim müfredatında Alevilerden söz edilmesinin planlandığı bilgisine yer veriyor. (KÖ)
 
İHD: Zorunlu Din Dersi Hak İhlali, Kaldırın

İHD, Bakan Çelik'e mektup gönderdi, zorunlu din derslerinin önümüzdeki eğitim döneminden itibaren kaldırılmasını, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 9. maddesine aykırı olan Anayasa'nın 24/4. fıkrası'nın değiştirilmesine katkıda bulunmasını talep etti.


BİA Haber Merkezi
12/07/2006    

BİA (İstanbul) - İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi, okullarda zorunlu din derslerinin kaldırılması talebiyle Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'e Galatasaray Postanesi'nden mektup gönderdi.

Mektubu göndermeden önce basın mensuplarına okuyan İHD İstanbul Şube Başkanı Hürriyet Şener, "Din dersinin okullarda zorunlu okutulan dersler arasında sayılması, din ve vicdan özgürlüğüne aykırı bir durumdur. Uluslararası sözleşmelerle garanti altına alınan din ve vicdan özgürlüğünün 'zorunlu din dersi'yle tahakküm altına alınması da, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) ihlalidir" dedi.

12 Eylül 1980 askeri darbesinin "otoriter laisist" anlayışının bir ürünü olan "mecburi din dersinde" açıkça ayrımcılık yapıldığını belirten Şener, İslamiyet içinde birçok mezhep varken sadece "Sünni" mezhebiyle ilgili eğitim verilmesinin, diğer dinler ve mezheplerin görmezden gelinmesinin bu ayrımcılığın en açık göstergesi olduğunu ifade etti.
 
Alevi Öğrenci Yine Din Dersine Girecek

Bir Alevi ailenin çocuklarının din dersine girmemesini sağlayan karar, Bölge Mahkemesi tarafından iptal edildi. Valilik, mahkemeye verdiği itiraz dilekçesinde din dersinin önemi 26 maddede sıralamıştı. Öğrenci kararla yeniden derslere girmek zorunda.


Milliyet
24/05/2006    Nezih GÜROL

BİA (İstanbul) - Alevi bir ailenin, inancı gereği çocuğunun zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinden muaf tutulmasını isteyerek açtığı davada verilen yürütmeyi durdurma kararı, bir üst mahkeme tarafından kaldırıldı. Dava sonuçlanıncaya kadar din derslerine girmeyen öğrenci bu kararla yeniden derslere girmek zorunda kaldı.

Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkan Yardımcısı Ali Kenanoğlu, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi'nin zorunlu dersler arasında sayılması kararının iptali ve oğlunun bu dersten muaf tutulması için dava açtı.

İstanbul 5. İdare Mahkemesi talebi haklı bularak, öğrencinin mağdur olmaması için 30 Aralık 2005'te yürütmeyi durdurma kararı verdi. Bu arada ana dava da sürüyor. Bu karara İstanbul Valiliği itiraz etti. Bölge İdare Mahkemesi'ne verilen itiraz dilekçesinde din dersinin önemi 26 maddede sıralandı.
 
Mahkemeden Zorunlu Din Dersine Karşı Karar

İstanbul'da mahkeme, Alevi bir ailenin çocuğunun zorunlu din dersinden muaf tutulması için yaptığı başvuruyu dini inanç özgürlüğü gerekçesiyle kabul etti. Valilik bu karara Bölge İdare Mahkemesi'nde itiraz edebilecek.



Özgür Radyo
17/04/2006    

BİA (İstanbul) - İstanbul 5. İdare Mahkemesi, inancı gereği çocuğunun zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinden muaf tutulmasını isteyen Alevi bir babanın başvurusunu haklı buldu.

Mahkeme kararda, dersin dini ve felsefi inancına uygun olmadığını belirten davacının talebinin, "Dini inanç özgürlüğü gereği kabul edilmesi gerektiğini" vurguladı.

Valilik bu karara Bölge İdare Mahkemesi'nde itiraz edebilecek. Mahkeme, yürütmeyi durdurma kararını kaldırırsa, Alevi aile 5. İdare Mahkemesi'nin davayı esastan sonuçlandırmasını bekleyecek.

Bu arada benzer bir dava daha önce de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) taşındı. 2 Nisan 2001'de, İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü, "Zorunlu derstir" diyerek, Alevi bir ailenin kızı E.Z'nin din dersine girmeme isteğini geri çevirdi.

Aile, İstanbul 2'nci İdare Mahkemesi'ne başvurdu, ancak mahkeme Milli Eğitim'i haklı buldu. Şubat 2004'te AİHM'e taşınan dava "Kabul edilebilir" bulundu. AB İlerleme Raporu'nda da davaya atıf yapılırken, AİHM'in davaya ilişkin haziran ayına kadar karar vermesi bekleniyor.(KÖ)


--
MALCOLM X'İN AZİZ HATIRASINA:
http://gunesedat.googlepages.com/malcolmx
BLOG SAYFASI (YENİ):
http://www.blogcu.com/xmalcolm

--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
  Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız: Google Grupları "Kayzer.Net Aşk Sevgi Mizah Eğlence Grupları..." grubu.
 Bu gruba posta göndermek için , mail atın : KayzerNet@googlegroups.com
 Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: KayzerNet-unsubscribe@googlegroups.com
 Daha fazla seçenek için, http://groups-beta.google.com/group/KayzerNet?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

[Kayzer.Net] ] Dinamit çoktan patladı.


...

Açın gazeteleri, televizyonları...
İki tane viagra atıp, evini terkeden andropozlular, kahraman.
Kocasını aldatan, kocasını aldattığı adamı da bıyıkları terlememiş oğlanla
aldatan, devrimci.
"Yılın annesi" aynı zamanda.
Saçını Mohikan tarzında kestiren ve böğürme performansıyla normalde "heyete
girmesi" gereken bir arkadaşa, "üste para veriyorlar" stüdyoya girsin
diye.
Kaynana ev almış, röportaj için.
"Şehit anası" ilan etmişti kendini.
İşi psikopata bağlayıp, suratında bardak kırma tarifesi, bin dolar.
Hasta çocuğunun ameliyatı için patrona verme tarifesi, 150 bin dolar. Nakit.
Öğretmen, dansöz olmaya çalışıyor.
En çok "esemes" alan, gelin oluyor.
Kulağını kafasına yapıştıran, kıymete bindi, zam yaptılar.
Pantolon indiren transfer patlattı.
Pezolar jüri.

Kıç, baş olmuş kardeşim...
Baş da kıç.
Sorun, adli değil.
Köküne dinamit koyuyorlar milletin
.


Yilmaz Ozdil

 
Not: Yılmaz Özdil farkına yeni varmış anlaşılan, dinamit çoktan patladı ve bunlar da sonuçları.
--
 


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
  Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız: Google Grupları "Kayzer.Net Aşk Sevgi Mizah Eğlence Grupları..." grubu.
 Bu gruba posta göndermek için , mail atın : KayzerNet@googlegroups.com
 Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: KayzerNet-unsubscribe@googlegroups.com
 Daha fazla seçenek için, http://groups-beta.google.com/group/KayzerNet?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

[Kayzer.Net] Sigara COCUK SAHIBI olmaniza engel olmasin!


     
'Human Reproduction' dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, sigara, rahmi bebeğin tutunması açısından yetersiz kılıyor. Kadınlar bu haberi mutlaka okusun!




Sigaranın embriyonun ana rahmine tutunma şansını azalttığı açıklandı.

'Human Reproduction' dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, sigara, rahmi bebeğin tutunması açısından yetersiz kılıyor.
 
Bağışlanmış yumurtalarla tüp bebek tedavisi gören kadınlar arasında yapılan araştırmada, sigara içen ve içmeyen kadınların gebe kalma oranlarına bakıldı.
 
Araştırmacılar, az sigara içenlerin yüzde 52.2'sinin ilk seferinde gebe kaldığını, çok içen kadınlarda ise bu oranın yüzde 34.1 olduğunu saptadı.
 
Araştırmada, günde 10'dan az sigara içenler 'az içici', bu sayıyı aşanlar 'çok içici' olarak değerlendirildi.
 
Araştırma ekibinin başkanı Dr. Sergio Soares, çok sigara içen kadınlara, döllenme olsa bile hamileliği sağlıklı şekilde sonuna kadar sürdürme şansının düştüğünü hatırlatmak gerektiğini söyledi.
 
Tüp bebek uzmanı Dr. Simon Fishel de sigaranın içindeki binlerce zehrin, embriyon ile anne arasındaki 'narin kimyasal iletişim'i altüst edebildiğini söyledi.
       


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
  Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız: Google Grupları "Kayzer.Net Aşk Sevgi Mizah Eğlence Grupları..." grubu.
 Bu gruba posta göndermek için , mail atın : KayzerNet@googlegroups.com
 Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: KayzerNet-unsubscribe@googlegroups.com
 Daha fazla seçenek için, http://groups-beta.google.com/group/KayzerNet?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

[Kayzer.Net] slow severlere:everyday i love you

   iste boyzone nun en duygusal parcasi....seni hergun seviyorum diyor parcada...ancak parcayi sessiz bir ortamda sabah veya gece dinlerseniz sizde bir uyusukluk , icinizde bir burukluk uyandirabilir....inanin bunun icin parcanin turkcesini anlamaniza gerek kalmayacak.....
 
 
mutlu gunler......

--
marton_1980@hotmail.com
ya da skype den : aaro marton
arkadaslar gonderdigim muziklerle ilgili isteklerinizi bu adrese yollarsaniz size daha rahat yardimci olabilirim gmail i grup mesajlari icin kullaniyorum ve isteklerinizi gormem baya bi zor oluyor
tesekkurler.....

--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
  Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız: Google Grupları "Kayzer.Net Aşk Sevgi Mizah Eğlence Grupları..." grubu.
 Bu gruba posta göndermek için , mail atın : KayzerNet@googlegroups.com
 Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: KayzerNet-unsubscribe@googlegroups.com
 Daha fazla seçenek için, http://groups-beta.google.com/group/KayzerNet?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

[Kayzer.Net] ***Kahvenin Hatiri***





***Kahvenin Hatiri***


***Her kahve aynı tadı taşımaz... Nerede içiyorsan, kiminle içiyorsan ona gore degişir...

 

***Sahilde oturduğun rüzgarlı bir sonbahar günü, en sevdiğin dostun ağlarken içtigin kahvenin tadı kederlidir... Kahve telvesine yüreginin acısı karışır.

 

***Bir pazar öğle sonrası annenin "hadi bir kahve yap da içelim" dediği kahve huzurludur... Köpükler annenin göz bebeklerine yansır... Dudağının kıyısında kalan küçük bir gülümsemedir...

 

***Bir gece vakti zil zurna sarhoş birinin içtiği kahve düşülen kuyudan çıkma cabasıdır... Koyu kıvamlı  kahverengi bir ipe tutunur çıkarsın ... çıktığın an uyuyakalırsın... ferahlıktır!!!

 

****Dostlarla içilen kahve neşedir... Kahkahalar köpüklerin  üzerinde yüzer...

 

***Tek başına gece vakti balkonda içtiğin kahve yalnızlıktır...Acıdır tadı... Ama garip de bir keyfi, lezzeti vardır...

 

***Baban için yaptığın kahve sevgi doludur... çay bardağında, az şekerli...Kahve gibi görünmez sana... Ama sıcaktır  dumanı tüter ve kokusu büyülüdür...

 

***Beklemediğin bir anda sana uzatılan kahve baskadır... Isıtır insanın...içini...

 

***Yorgun olduğunda içtigin kahve hafifletir seni... Kendine getirir, unutturur günün ağırlığını...

 

***Kahve aynı kahvedir belki... köpüğüyle, rengiyle, dumanıyla aynı kahvedir ama icilen kahveler ruhunun süzgecinden geçer ve tadlari degişir...Her kahve aynı değildir bu yüzden...

 

Ben de sizleri sevgiyle pişirilen bir kahve içmeye davet ediyorum. akşam, öğle öncesi, sonrası ya da gece kahvesi. ne zaman isterseniz.

 

Dostlukla yudumlayacağımız bir kahve molası vermeye ne dersiniz???

 

Sizin kahveniz nasıl olsun ???



alıntıdır...


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
  Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız: Google Grupları "Kayzer.Net Aşk Sevgi Mizah Eğlence Grupları..." grubu.
 Bu gruba posta göndermek için , mail atın : KayzerNet@googlegroups.com
 Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: KayzerNet-unsubscribe@googlegroups.com
 Daha fazla seçenek için, http://groups-beta.google.com/group/KayzerNet?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

[Kayzer.Net] slow severlere: someday


   iste en sevdigim gruplardan biri....kafa utulemeyen hafif rock tarzi....
 
 

--
marton_1980@hotmail.com
ya da skype den : aaro marton
arkadaslar gonderdigim muziklerle ilgili isteklerinizi bu adrese yollarsaniz size daha rahat yardimci olabilirim gmail i grup mesajlari icin kullaniyorum ve isteklerinizi gormem baya bi zor oluyor
tesekkurler.....

--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
  Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız: Google Grupları "Kayzer.Net Aşk Sevgi Mizah Eğlence Grupları..." grubu.
 Bu gruba posta göndermek için , mail atın : KayzerNet@googlegroups.com
 Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: KayzerNet-unsubscribe@googlegroups.com
 Daha fazla seçenek için, http://groups-beta.google.com/group/KayzerNet?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

[Kayzer.Net] Dağarcığınıza Her Gün İki Söz -726- (yatağan - fraksiyon)


TÜRK DİL KURUMU

Türkçe Sözlük'ten Sözler ve Yabancı Kelimelere Karşılıklar

Elektronik Posta Hizmeti

Tarih: 20.11.2006

Gönderim Nu.: 726

 

Türkçe Sözlük' ten

yatağan isim  Namlusu kavisli, iki yanı da kesici, bir tür uzun savaş bıçağı: "Kalkanları parçalayan çelik yatağanlar, zırhları kesen ağır saldırmalar yapacaktı ."- Ö. Seyfettin. Yatağan özel, isim Muğla iline bağlı ilçelerden biri.

Yabancı Kelimelere Karşılıklar

fraksiyon : Fransızcadan dilimize giren fraksiyon (fraction) sözü, "Bir siyasi partinin politikasını parlamentoda, yerel yönetimlerde ve çeşitli kuruluşlarda yürütmek için teşkilatlanmış grup." anlamına gelmektedir. Aynı söz " Bir siyasi partinin içinde, partinin izlemekte olduğu ana siyasi çizgiye karşı olan, ayrı bir teşkilat merkezi bulunan ve partinin çoğunlukla aldığı kararlara karşı savaşan parti içi grup." anlamında da kullanılmaktadır. Sözün bu anlamları için hizip ve bölüntü karşılıkları kullanılabilir.

Türk Dil Kurumu Elektronik Posta Hizmeti

Türkçe Sözlük 'ten anlamını öğrenmek istediğiniz sözleri ve Türkçe karşılığını öğrenmek istediğiniz yabancı sözleri Bilgi Edinme Hakkı bölümündeki etkileşimli belgeyi kullanarak bildirebilirsiniz.

Adı, soyadı, adres ve telefon numarası açık olarak belirtilmeyen ve "İstenilen Bilgiler ve Belgeler" bölümü anlaşılır olmayan başvurular, Bilgi Edinme Hakkı Yasası gereğince değerlendirilemeyecektir.

 

Türk Dil Kurumu

Atatürk Bulvarı, 217 Kavaklıdere/ANKARA

Tel: 0 312 428 61 00 (5 hat)

Belgegeçer (Faks) : 0 312 428 52 88

Genel Ağ (İnternet) http://tdk.org.tr

Hazırlayanlar:

Uzm. Âdem Terzi

Uzm. Beyza Gültekin

 

 


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
  Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız: Google Grupları "Kayzer.Net Aşk Sevgi Mizah Eğlence Grupları..." grubu.
 Bu gruba posta göndermek için , mail atın : KayzerNet@googlegroups.com
 Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: KayzerNet-unsubscribe@googlegroups.com
 Daha fazla seçenek için, http://groups-beta.google.com/group/KayzerNet?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---


Komik Videolar   islam  şarkı sözleri  yemek tarifleri  gelibolu  huzur   sağlık